Tanzimat Dönemi Nedir?
3 Kasım 1839 yılında ilan edilen Gülhane Hattı Hümayunu’ndan yani daha bilinen adıyla Tanzimat Fermanı’ndan sonra 1839-1860 tarihleri arasında Osmanlı İmparatorluğu’nun kapılarını Batı medeniyetine ardına kadar açtığı ve bu hususta hiçbir kontrol ve gümrük işleminin yapılmadığı bir dönemdir. Tanzimat Dönemi edebiyatı
Tanzimat Dönemi Edebiyatına Giriş
Türk Edebiyatı, 1850’li yıllara kadar tamamen İslam uygarlığının etkisinde doğan ve gelişen altı yüzyıllık divan edebiyatı ve kısmen de halk edebiyatı geleneğiyle ürünlerini veriyordu. Edebiyatımız 1850’li yıllardan itibaren ise yavaş yavaş bu edebiyat geleneklerini terk ederek Batılı bir kimliğe bürünmeye başlamıştır.
Osmanlı İmparatorluğu’nda Batılılaşma yolunda ilk adım, askeri mağlubiyetlerin önünü alabilmek ve Batıyı yakından tanıyıp ondan yararlanmak amacıyla Lale Devrinde atılır. Lale Devrinden bir asır sonra 3 Kasım 1839’da ilan edilen “Tanzimat Fermanı” yani diğer adıyla “Gülhane Hattı Hümayunu” ise Osmanlı İmparatorluğu’nun Batının üstünlüğünü her alanda artık kesinlikle kabul ettiğini ve bundan sonra çağdaş Batı medeniyetini örnek alacağını bütün ülkeye ve dünyaya resmen ilan eden ilk yazılı belgedir. Halkın tepkisinden çekinen Devlet, fermanda Batıyı örnek almaya başlayacağından ve bundan sonra devlet düzeninin Batılı ülkeler gibi olacağından söz etmekten özellikle kaçınmıştır. Bu yüzden Batı medeniyetinin örnek alınması gereken özelliklerinin aslında İslam medeniyetinin zaman içinde unutulmuş özellikleri olduğu vurgusu yapılmış ve bu özelliklerin yeniden canlandırılmaya çalışıldığı düşüncesi verilmeye çalışılmıştır.
1839’da ilan edilen Tanzimat Fermanı’nı, 28 Şubat 1856’da ilan edilen “Islahat Fermanı” takip etti. Bu ferman Tanzimat Fermanı’nın getirdiği hak ve özgürlükleri daha da genişletmiştir. Ancak Islahat Fermanı, ilkinin aksine Osmanlı Devleti’nin kendi iradesiyle değil egemen devletlerin baskısıyla ilan edilmiş bir fermandır.
Osmanlı Devleti’nde Tanzimat Fermanı’ndan önce Müslümanlar hukuki olarak gayrimüslimlerden daha üstün bir konumdaydı. Tanzimat Fermanı her iki grubun da konumunu dengelemişken, sonrasında ilan edilen Islahat Fermanı gayrimüslimleri ayrıcalıklı bir topluluk haline getirdi. Tanzimat Dönemi edebiyatı
Tanzimat Döneminde ülkeyi her yönden çağdaşlaştırmaya çalışan politikacıların yanında, Batılılaşmayı samimiyetle benimsemiş, tamamen idealist ve aydın bir nesil yetişmiştir. Böylelikle Batılılaşma, yalnız devlet tarafından yürütülen bir hareket olmaktan çıkarak, aydınların halka da mal etmeye çalıştığı çok şuurlu ve kapsamlı bir duruma gelmiştir.
Batılılaşma konusundaki aşırılığın sağladığı elverişli şartlar içinde 1860’tan sonra Modern Türk Edebiyatını kuracak olan Şinasi gibi aydınlar, kendilerini serbestçe yetiştirme ve hareket etme imkanlarını bulabilmişlerdir. İşte bu aydınların başlatmış olduğu, İmparatorluğun siyasi, sosyal ve kültürel durumundaki gelişmelere paralel olarak oluşan yeni edebiyata, Tanzimat Devri Türk Edebiyatı denir.
Tanzimat Edebiyatının Birinci Dönemi (1860-1876)
Tanzimat Edebiyatının, 1860’da Şinasi’nin Tercüman-ı Ahval gazetesini çıkarmasıyla başladığı kabul edilir. Bu edebiyatın Tanzimat Fermanı’nın ilanından aşağı yukarı 20 yıl sonra başlamasının nedeni; toplumsal bir olayın edebiyata yansıması için o olgu içinde yaşamış yeni bir kuşağın yetişmesi için gereken zamandandır. Yüzyıllardır süregelen ancak son yüzyılda iyice durağanlaşan köklü divan edebiyatı geleneğinin yerini Batılı bir edebiyat almaya başlayınca edebiyatımızın üzerindeki durgunluk ortadan kalkar.
Tanzimat’ın ilanıyla topluma yeni bir duyuş, düşünüş ve anlatış tarzı, yeni bir dünya ve insan anlayışı gelir. Türk sosyal yaşamında bir orta sınıf oluşur. İşte bu orta sınıf Tanzimat Döneminde kendi edebiyatını yaratır. Bu yeni edebiyatta dil artık divan edebiyatının ağır, süslü ve toplumda karşılık bulmayan dili değil, orta sınıfın günlük konuşma diline yakın bir dildir. Bu dönem edebiyatında o zamana kadar önemsenmeyen nesir türü önemsenmeye başlar. Böylece Tanzimat’tan sonra nesir (roman, tiyatro vb. türler) edebiyatımızda büyük bir yer işgal eder.
Edebiyatın toplumun hizmetine girmesi ve çevredeki her şeyle doğrudan ilgilenmesi o zamana kadarki Türk edebiyatında ilk defa görülüyor, edebiyat artık olayları ve insanları olduğu gibi görüp göstermeye başlıyordu. Bu durum eski edebiyatın soyutluğundan kurtulmak ve somuta bağlanmak demektir.
Eski edebiyat kurallar ve kalıplar edebiyatı idi; kalıplaşmış konu, kalıplaşmış tabiat, kalıplaşmış hayaller, kalıplaşmış sevgili tipi vb… Tanzimat Dönemi sanatçısı bütün bu kalıplardan kurtularak hayatın karşısına aracısız ve eli kolu bağlı olmadan çıkar. Böylelikle her şeyden evvel, özgürlüğünü hisseder ve tek başına bir “birey” olduğunu anlar. Bu özgürlük alanı ise Tanzimat sanatçısına yaratıcılığın kapılarını açmıştır.
Tanzimat Edebiyatı, 1860-1876 arası (birinci dönem) ve 1876-1896 arası (ikinci dönem) olmak üzere iki döneme ayrılır. Yukarıda belirtilen özellikler genel çizgileriyle Tanzimat edebiyatının ilk dönemini oluşturur. İlk dönem şair ve yazarları, edebiyat yolu ile ulusu uyandırıp yükseltmek gayesini taşırlar. Bu sebeple halka halk diliyle hitap etmek isterler. Bunun için de dilin sadeleştirilmesi gerektiğini savunurlar.
Bu dönemde edebiyatımızda o zamana kadar bulunmayan hikaye, roman, tiyatro, makale, fıkra, hatıra, eleştiri gibi Batılı türler görülmeye başlanır. Bu türlerde vatan, millet, hürriyet, adalet gibi konular işlenir. Böylece divan edebiyatının yüzyıllarca işlediği bireysel konular yerini toplumsal konulara bırakır. Özellikle gazete bu dönemde hem halkın bilinçlendirilmesi hem de yeni türlerin halka tanıtılmasında en büyük rolü oynar.
Tanzimat Devri Türk Edebiyatı, tercümeler yoluyla başlar. Bunlardan en önemlileri:
- Tercüme-i Telemak (orj. Les Aventures de Télémaque – François Fénelon, çev. Yusuf Kamil Paşa)
- Mağdurin Hikayesi (orj. Sefiller – Victor Hugo, çev. Münif Paşa. Ayrıca bu eseri Sefiller adıyla Şemsettin Sami de çevirmiştir.)
- Hikaye-i Robenson (Robinson Crusoe – Daniel Defoe, çev. Ahmet Lütfi Efendi. Bu eseri Şemsettin Sami, II. Meşrutiyet’ten sonra tekrar çevirmiştir.)
- Monte Cristo (Monte Cristo Kontu -Alexander Dumas, çev. Teodor Kasap)
Edebiyatımızda roman türünün ilk örneği, Yusuf Kamil Paşa’nın Fransız sanatçı Fenelon’dan tercüme ettiği “Telemak”tır. Eski usul ile, yani yabancı sözcük ve kurallarla, seci vb. gibi söz oyunlarıyla yüklü bir dil ve anlatımla çevrilen bu eser, dil açısından eski eserleri andırması yüzünden olacak, o çağda çok beğenilmiş ve uzun yıllar okullarda örnek olarak okutulmuştur. Kitabın ilk sayfalarında Yusuf Kamil Paşa’nın da söylediği gibi roman, Türkçeye özet halinde çevrilmiştir. Yine kendi söylediğine göre Yusuf Kamil Paşa bu eseri bir hikaye kitabı olarak değil hikmetlerle dolu bir ahlak kitabı olarak görmektedir. Batı medeniyetinin dayandığı kültür kaynaklarından biri olan Yunan mitolojisi, Doğulu bir biçimde de olsa, edebiyatımızda ilk defa bu eserle görülmüştür.
Münif Paşa’nın Victor Hugo’nun “Sefiller” adlı romanından özet halinde tercüme ettiği Mağdurin Hikayesi, Yusuf Kamil Paşa’nın “Telemak Tercümesi”ndeki süslü dilinin aksine oldukça sade bir dil ile yazılmıştır.
Ünlü İngiliz romancısı Daniel Defoe’nun “Robenson Crusoe” adlı eserini Vak’anüvis Ahmet Lütfi Efendi, “Hikaye-i Robenson” adıyla Arapça çevirisinden Türkçe’ye çevirmiştir. Ahmet Lütfi Efendi’nin de söylediği gibi eser, konuşma tarzında açık ifadelerle tercüme edilmiştir. Tanzimat Dönemi edebiyatı
Alexandre Dumas’nın Teodor Kasap tarafından çevrilip “Diyojen” dergisinde tefrika edilmeye başlanan, daha sonra tefrikadan vazgeçilerek fasikül fasikül yayımlanan “Monte Cristo” adlı romanının Türk Edebiyatını etkilemesi bakımından, bu yıllarda yapılan çeviriler arasında özel bir yeri vardır.
Tanzimat Devri’nin başında çevirmenlerin en önemli problemi dil problemiydi. Altı yüzyıldan beri devam eden bir geleneği yani inşa geleneğini bırakıp Batılı tarzda yazmak hiç kolay değildi. İnşa geleneğiyle yazılan çeviriler de Batı edebiyatı tekniklerine uymuyordu. Ayrıca bu sorun yalnızca çeviri eserler için geçerli değil, telif olarak kaleme alınan ilk yerli eserler için de geçerliydi. Tanzimat Dönemi edebiyatı
Tanzimat Edebiyatı’nın 1. Nesil Sanatçıları
Tanzimat Edebiyatının İkinci Dönemi (1876-1896)
Edebiyatımızda Batılı anlamda ilk atılımlar ana çizgileriyle yukarıda anlatıldığı gibi yapılmış olup 1860-1876 yılları arasını kapsar. 1876 yılında Padişah Abdülaziz’in tahttan indirilmesiyle Tanzimat edebiyatının ikinci devresi başlamış olur. 5. Murad’ın çok kısa süren padişahlığından sonra tahta geçen 2. Abdülhamid, daha padişah olmadan önce anayasa hazırlanarak meşrutiyet rejiminin getirileceğinin sözünü vermişti. Bu durum, Türkiye için hiç alışılmamış, heyecan verici ve yepyeni bir olaydı.
Asırlarca süren mutlakıyetçi bir yönetimden sonra Türkiye’de meşrutiyet yönetiminin kurulması, çağdaşlaşma yolunda çok büyük bir olaydı. Çünkü çağdaşlaşmanın hızını kesen bir çok engel, bireysel özgürlüklerdeki kısıtlamalardan ortaya çıkıyordu. 1856’da ilan edilen Tanzimat Fermanı’nında sözü edilen bireysel hak ve özgürlükler henüz tam olarak gerçekleştirilememişti. Suçu mahkeme tarafından sabit görülmeden kimsenin cezalandırılmayacağı söylenmesine rağmen hala mahkemede yargılanmadan hükumet tarafından cezalandırılanlar bulunmaktaydı. Örneğin; 1873 yılında, Namık Kemal’in yazdığı “Vatan yahut Silistre” adlı tiyatro oyunundan sonra halk galeyana gelip gösteriler düzenleyince, Namık Kemal ve bazı arkadaşları halkı devlete karşı kışkırttıkları suçlaması ile mahkeme edilmeksizin doğrudan hükumet tarafından sürgün cezası ile cezalandırılmışlardı. Meşrutiyet’in ilanı ile meydana gelen bazı olumlu gelişmeler de çok uzun sürmedi. 2. Abdülhamid, 1878’de Osmanlı-Rus Savaşı’nı öne sürerek Meclisi kapatmış ve kendi saltanatı boyunca bir daha da açmamıştı. İşte Tanzimat edebiyatının ikinci dönemi bu sosyal şartlar içerisinde oluşmuştu.
Tanzimat edebiyatının ilk döneminde Batılılaşma gayesinde daha sağlam adımlar atmak için divan edebiyatına aralıksız saldırıp onu gözden düşürme, yeni edebiyata alan açma, Fransız edebiyatının başlıca türlerini getirme, bu edebiyatın klasik ve romantik sanatçılarının başlıca yazar ve şairlerini tanıtma, eski nazım ve nesir dillerinin dışında yeni bir edebi dil yaratma yoluna başvurulmuştu. İkinci dönemde ise Fransız edebiyatının daha çok estetik ve teknik esasları üzerinde durulmuş, natüralist ve realist romanın tanıtılması ve yeni bir edebi dil oluşturulması için çalışılmıştır.
İlk döneminde prensip olarak “toplumsal fayda” formülüne bağlanan Tanzimat Edebiyatı, ikinci döneminde üslup ve konu bakımından kendisini yavaş yavaş Fransız romantizmine kaptırdı. Türk edebiyatının asırlarca süren alışkanlıklarına da uygun düşen bu kapılış, önce üslupta başlar. Esas olarak Şinasi’yi örnek almakla birlikte, “sanatkarane üslup” kaygısı ile ondan ayrılmak isteyen Namık Kemal’in, romanlarındaki tabiat ve insan tasvirlerini daha canlı ve çekici hale getirebilmek için romantik üslubun ihtişamlarından faydalanmaya kalkışması ile başlayan bu tesir, zamanla karakterlere, vakaların kuruluşuna ve temalara kadar yayıldı. 1880’den sonraki Türk romanında görülen bazı realizm ve naturalizm denemelerine rağmen, Namık Kemal’i takib eden Recaizade Ekrem ve Abdülhak Hamid’in de ağır basan şahsiyetleri ile, Tanzimat Edebiyatı ikinci döneminde çok büyük ölçüde romantizme bağlı kalmıştır.
Tanzimat Dönemi’nin 2. Nesil Sanatçıları
Tanzimat Dönemi Edebiyatında Türler
Tanzimat dönemi sanatçıları edebiyatın hemen hemen her sahasında eser vermişlerdir. Ancak bazı türler, dönemlere göre daha çok veya daha az rağbet görmüştür. Türk edebiyatında var olan edebi türler üzerinde yenileştirme uğraşılarının yanında, Batı edebiyatından yeni türlerin getirtilmesi çalışmaları yapılmış ve bu çalışmaların semeresi kısa bir süre içinde alınmıştır. Batı edebiyatından alınan edebi türlerde ortaya çıkarılan yerli eserlerde gerek teknik gerekse içerik yönünden bir yetersizlik ve zayıflık olmakla beraber, zamanla Batılı bir anlayışa sahip eserler verilmiştir. Tanzimat Dönemi edebiyatı
Tanzimat Dönemi’nde Batı edebiyatından edebiyatımıza getirilmiş olan söz konusu edebi türler şunlardır: şiir, roman, hikaye, tiyatro, mizah, hiciv, tenkit ve bu türlerin fikir ve edebiyat dünyasında yayılmasını sağlayan gazetecilik.
2. Tanzimat Döneminde Roman ve Hikaye
4. Tanzimat Döneminde Mizah ve Hiciv