ABDÜLHAK HAMİT TARHAN (1852-1937)
“Abdülhak Hamit Tarhan”ın Hayatı
İstanbul’un semtlerinden Bebek’te doğan Abdülhak Hamit Tarhan’ın babası Tarih ve Tıp bilimlerinde önemli eserler vermiş olan Hayrullah Efendi’di, annesi Münteha Nesibe Hanım’dır. Köklü bir aileden gelen sanatçı, ilk eğitimini özel hocalardan aldı. Daha sonra Bebek’te bulunan mahalle mektebinde ve sonra da Rumelihisarı Rüşdiyesi’nde eğitim gördü. 1863 yılında eğitimine devam etmesi için ağabeyi Nasuhi Bey’le Paris’e gitti. 1864 yılında İstanbul’a döndü. Babasının Tahran elçiliğine atanması üzerine Tahran’a gitti ve burada Farsça öğrendi. Tahran’da bulunduğu sıralarda yaşadıklarını Macera-yi Aşk adlı piyesiyle kaleme aldı. Abdülhak Hamit Tarhan Hayatı Edebi Kişiliği ve Eserleri
1871 yılında İran dönüşünde memuriyete atanan Hamit, bundan sonra tanıştığı Samipaşazade Sezai, Baha Bey ve Namık Kemal’in aracılığıyla edebiyata olan ilgisini daha da arttırdı. Bu arada Hafız Divanı’nı okuyan sanatçı, 1874 yılında Fatma Hanım’la evlendi. Evliliğinin ilk yılında “İçli Kız”, “Sabr ü Sebat”, “Sardanagal”, “Dühter-i Hindu” ve “Nafize” adlı eserlerini yazdı. 1876 yılında Paris’e elçilik katibi olarak atandı. Burada “Divaneliklerim” adlı eserini yazdı. 1877 yılında bastırmış olduğu “Nesteren” isimli piyes yüzünden görevinden alındı. 1877-1880 yılları arasında Sahra, Tarık, Eşber ve Tezer adlı eserlerini yazdı. 1881 yılında Poli Şehbenderliği, 1882 yılında Goloz Şehbenderliği’nde bulundu.
1883’te Bombay Şehbenderliği’ne atanınca verem hastalığına yakalanmış eşini de beraberinde alarak Bombay’a gitti. Buranın doğası Hamit’in şair ruhunda yeni güzellikler, incelikler doğmasına vesile oldu. Abdülhak Hamit, burada “Kulbe-i İştiyak” ve “Kürsü-i İstiğrak” gibi eserlerini kaleme aldı. Ancak eşinin hastalığı gittikçe şiddetlendi, Türkiye’ye dönerken Beyrut’ta eşini kaybetti. Fatma Hanım’ın vefatı onun şair ruhunda derin fırtınalar yarattı ve bu fırtınanın etkisi hemen şiirde yansımasını buldu. 1885 yılında”Makber” şiiri doğdu. Makber şiirini; Ölü (1885) ve Hade (1886) şiirleri takip etti. Abdülhak Hamit Tarhan Hayatı Edebi Kişiliği ve Eserleri
1887 yılında Londra elçilik katipliğine atanan Hamit, buradan da “Zeynep” adlı eseri nedeniyle görevden alındı. 1890 yılında tekrar eski görevine getirildi. Londra’da Nelly Hanım’la evlendi. 1900 yılı başlarında İstanbul’a döndü. 1906 yılında Brüksel orta elçiliğine atandı. 1911 yılında Nelly Hanım ölünce bir yıl sonra Belçika’lı Lüsyen Hanımla evlendi. 1914 yılında Ajan üyesi oldu. Ekim 1922’de Meclisteki görevi sona erdi ve Viyana’ya gitti. Cumhuriyet Dönemi’nde emekliye ayrıldı. 1928 yılında İstanbul milletvekili seçildi. Ölümüne kadar bu görevde kaldı. 13 Nisan 1937 tarihinde vefat etti.
“Abdülhak Hamit Tarhan”ın Edebi Kişiliği
Abdülhak Hamit, Tanzimat edebiyatında şiir ve tiyatro sahasında çok büyük bir devrim gerçekleştirmiştir. O, Batı şiirinde gördüğü her özelliği tereddüt etmeden ve hatta pervasızlığa varan bir davranış ile Türk şiirine uygulamaya çalışmış bir sanatçıdır. Tanzimat edebiyatının ikinci kuşağı içinde Recaizade Ekrem ile birlikte Türk Edebiyatı’nın yenileşmesinde cesaretli adımlar atabilmiştir. Edebiyatımızın yeni bir ruh ve çehre kazanmasında Ekrem işin daha çok teşvik yönünü oluştururken, Hamit yazdıklarıyla bu işi uygulamış oluyordu. Bu karakteriyle Hamit Türk şiirinin Batılılaşmasında düşünen değil uygulayan kişidir. Bu bakımdan R. Mahmud Ekrem ile bir bütün olmuştur. Abdülhak Hamit Tarhan Hayatı Edebi Kişiliği ve Eserleri
Şair tamamen klasik edebiyat kültürüyle yetişmiştir. Ancak Tahran’dan döndükten sonra Şinasi’nin ve Namık Kemal’in eserleriyle tanışması onun Batı çizgisine kaymasına neden olmuştur. Bu sayede Hamit, eserlerinde Doğu ve Batı uygarlıklarını sentezlemiş ve bunların zengin kültürel, sanatsal ve düşünsel unsurlarını bir araya getirmiştir.
Hamit, Türk şiirine modern bir görünüm kazandırmaya çalışır. Kuralları nazım şekillerini yıkar. Şiirimize kuralsız nazım şekillerini getirir. O bazen şekil ve söyleyiş olarak bazı kurallara uymak ister fakat yapamaz. Bentlerde, mısralarda istediği gibi kafiye kurar. Hamit; vezin, kafiye, hatta dil ve cümle kaygısını genellikle ikinci planda bırakmıştır. Aruzun hemen her veznini, heceyi, serbest şiiri ya da vezinsiz ancak kafiyeli şiiri kullanır. Fransız şiirinden öğrendiği karma, düz, çapraz kafiyeleri Türk şiirine uygular. Nazım ve nesirlerinde eski edebiyatın seci, tekrir, tevriye, ve cinas sanatlarına rastlanır. Abdülhak Hamit Tarhan Hayatı Edebi Kişiliği ve Eserleri
Şairin 1888’te ilk eşi Fatma Hanım’ı kaybetmesi, hayatının ve sanatının belli başlı olaylardandır. Arka arkaya yayımlandığı Makber, Ölü ve Hade şiirlerinde hep ölüm teması etrafında toplanan bir dizi kurallar ölüm karşısında duyulan ıstıraplar, ölüm ve diğer metafizik problemler hakkındaki düşünceler bu eserlerde birbirini kovalar. Şiirlerinin metafizik konularda hareket noktası bireysel ıstıraplardır. Bu yüzden düşünceleri ıstırabının şiddetine göre değişir. Bu yüzden devrinin diğer sanatçıları Hamit’e “tezatlar şairi” lakabını yakıştırmışlardır. Onun bu duygulara bağlı olan metafizik düşünüşü nihayet basit bir dairenin içine girer ve sonunda şair ancak dini inanca bağlanmak suretiyle bu zıtlıklardan kurtulur.
Şairin kullandığı asıl temalar Ekrem’de olduğu gibi “aşk ve tabiat”tır. Bazen güçlü bir tutku halinde görülen aşk, onda duygudan çok duyulara bağlıdır. Divan şiirinde sadece bir motif olan tabiat, Tanzimat edebiyatının ilk nesir örneklerinde bir tasvir malzemesine dönüşmüştür. Hamit’te ise tabiat; duyulan, üzerinde düşünülen ve psikolojik unsurlara karışan mühim bir tema olur. Hamit tabiatı kendisi için, kendisi olarak güzel bulur. Ona göre tabiat Allah’ın insana dönük yüzüdür. O tabiat ile şiiri birleştirir. Tabiatı şiir olarak algılar. Hamit’e göre şairin görevi tabiatı taklit etmektir. İnsanın hayatını tabiat güçleri yönetir. Toplum ile tabiat arasındaki tezat onun eserlerinde önemli bir yer tutar. Abdülhak Hamit Tarhan Hayatı Edebi Kişiliği ve Eserleri
Hamit’in şiirlerinde kadına hayranlık duyulur. Çünkü ona göre kadın incelik ve zarafet kaynağıdır. O eserlerinde toplanan değişik milletlere mahsus sosyal tarihi, lisanı ve estetik malzemeyi bizzat bu milletlerin yaşadığı ülkelere giderek kendi kaynaklarından almıştır. Onun şiirleri, özellikle de tiyatroları, zengin bir tarih ve düşüncenin yansımalarıdır.
Hamit, hayatı gibi şairliği ve sanat anlayışı da günü gününe uymayan bir sanatkardır. Onun bir çok mısraları coşku duygu ve tefekkür mısraları iken bazı eserleri doğal güzellikler karşısında hayran kalmış kır hayatına düşkün bir ruhun nağmeleridir. Bir kısım eserleri, çıplak tabiat güzellikleri karşısında duyulan kır hayatına vurgun bir ruhun terennümleridir. Bazı eserlerinde ise renkli, ışıltılı ve gürültülü şehir hayatını zevki, hatıraları ve bir nevi sarhoşluğunu yazar. Abdülhak Hamit Tarhan Hayatı Edebi Kişiliği ve Eserleri
Hamit, “sanatı sanat için” kabul eden bir anlayışa sahiptir. Diğer taraftan zulme, haksızlığa, hürriyet konusuna, halkçılığa ve vatan müdafaasına dair özellikle tiyatrolarda yaptığı çalışmalarda Hamit, kendi devletini küçük düşürücü atak ve aşırı hareketlere girişmemiştir. Onun tiyatro vasıtası ile ince telkinle ve tenkitler yapar. Hamit kendine göre şiirin bir tarafını yapmıştır. Ona göre şiir, “en güzel, en büyük ve en doğru şiir” hakikat-ı müthişenin tazyiki altında hiçbir şey söylememektedir. İnsan bazı kere hatırına gelen bir hayali tanıyamaz, o kadar güzeldir; zihninde uçan bir fikre yetişemez o kadar yüksektir; kalbinde doğan bir hissi bulmak o kadar derindir. Bu arz ile bir feryadı koparır. Yahut pek karanlık şeyler söyler yahut hiç bir şey söylemez de kalemini ayağının altına alıp ezer; bunlar şiirdir.”
Hamit’in eserlerinde kullandığı dil alabildiğine Arapça ve Farsça kelime ve tamlamalarla yüklü ve zor bir dildir. Bu bakımdan şiirde Tanzimatçıların ilk neslinin telkin ettikleri sadeliği Hamit uzun süre umursamamıştır. Hamit’i en büyük şair olarak kabul eden Servet-i Fünuncular da dil bakımından onun yoluna kapılınca Türk dilinin sadeleşmesi tarihi bir duraklama ve hatta gecikme devri içine girmiştir. Abdülhak Hamit Tarhan Hayatı Edebi Kişiliği ve Eserleri
Hamit’in tiyatro türündeki eserleri şiirden daha geniş bir yer tutar. Tiyatroyu vatan, millet ve halk için canlı bir vasıta, bir okul sayar. Hamit tiyatrolarının kendi zamanında Türk sahnesine konulabilmesi için bir kağıt altına girmemiş eserlerini zaman, mekan, dekor ve diğer sahne unsurlarını dikkate almaksızın yazmıştır. Bu eserlerin bir kısmı aruzla, bir kısmı hece ile manzum olarak yazılmış bir kısmı da nesirle kaleme alınmıştır.
Hamit’in dili ve üslubu düzensizdir. Bu özellik onun eserlerinin en büyük kusurudur. İlk piyeslerinde konuşma diline ve üslubuna çok yaklaşmış olduğu halde sonraki eserlerinde bu dilden yavaş yavaş uzaklaşmış, nihayet Türkçe’ye çok yabancı bir dilde karar kılmıştır. Ezber, Tezer, Tarık ve Finten gibi en tanınmış ve en sevilen piyeslerinde bir çok pasajların seyredilmesi şöyle dursun, dikkatle okunduklarında bile anlaşılmaları zordur. Hamit’in tiyatro eserleri Tanzimat tiyatrosunun başlangıcındaki sosyal içeriğini güçlü bir şekilde tersine çevirmiştir. Böylece Türk tiyatrosu yeniden bireye yönelerek daha çok bir karakter tiyatrosu haline gelir. Abdülhak Hamit Tarhan Hayatı Edebi Kişiliği ve Eserleri
Piyes türündeki ilk eserlerinde piyes tekniğine uymaya özen gösteren Hamit, sonraları bu konuda özensiz davranmaya başlamış ve özellikle 1880 yılından sonra piyeslerini sahneye koyulması için değil okunması için yazmaya başlamıştır. Bu durum gelişme çağındaki Türk tiyatrosu için oldukça yıkıcı bir etki göstermiştir.
ABDÜLHAK HAMİT TARHAN ESERLERİ
Mensur Piyes:
- Macera-yi Aşk
- Sabr u Sebat
- Duhter-i Hindu
Manzum Piyes:
- Nesferen
- Nafize
- Tarık
- Tezer
- Ezber
- Zeynep
- Liberte
- Turhan
- tirsi tirsi balığı
- Tayflar Geçidi
- Arziyeler
- Hakan
- Abdullah’üs – Sağır
- İbn’i Musa
- Sardanagal
- Yadigar-ı Harb
- Cünün-i Aşk,
- Kanuni’nin Vicdan Azabı…
Şiir:
- Sahr
- Makber
- vardı
- Ölü
- Onlar Odur
- Baladan,
- Bir Ses
- İlhan
- geçerli
- İlham-ı Vatan
- Yabancı Dostlar