Nabizade Nazım Hayatı, Edebi Kişiliği ve Eserleri

nabizade nazım hayatı eserleri ve edebi kişiliği

NABİZADE NAZIM (1862-1893)

“Nabizade Nazım”ın Hayatı

Asıl adı Ahmet Nazım olan sanatçı, 1862 yılında İstanbul’da doğdu. Küçük yaşta annesini kaybetti. Babası içkiye düşkün biri olduğu için üvey anne ve üvey babasının yanında yetişti. Üvey annesini de kaybedince küçük yaşında daha büyük zorluklarla karşılaştı. Çocukluk yıllarındaki tüm zorluklara rağmen ilk öğrenimini Tophane Defterdar Mektebi’nde tamamlayıp Fevziye Askeri Rüştiyesini ve ondan sonra 1844 yılında Berr-i Hümayun İdadisini bitirip Genel Kurmaya teğmen olarak yazıldı. 1886 yılında Mekteb-i Harbiye’den yüzbaşı olarak mezun oldu. Harp Akademisinde matematik, topografya ve istihkam öğretmenliği yaptı. Bu arada edebiyatla uğraşmaktan da uzak kalmadı. Tercüman-ı Hakikat gazetesinde “Mebahis-i Askeriye” başlıklı yazılarını yayınladı. Daha sonra roman ve hikaye sahasına yöneldi. Roman ve hikaye üzerine yapılan tartışmalara “Ravi” imzasıyla katıldı. 1888 yılında kolağalığına, 1889’da Erkan-ı Harbiye Dairesine atandı. Genel kurmay görevlisi olarak Suriye’ye gitti. Buradaki izlenimlerini “Haspa” adlı hikayesinde dile getirdi. 1891 yılında sevdiği bir kızla evlendi ancak iki yıl sonra yakalandığı verem hastalığından öldü.

“Nabizade Nazım”ın Edebi Kişiliği

Şiirde sadece bir amatör olarak kalmış olan Nabizade Nazım, çok genç yaşta ölmesine rağmen hikaye ve roman alanında adını unutulmaktan kurtarabilecek eserler vermiştir. Tanzimat Dönemi edebiyatının son zamanlarında etkisini gösteren Nazım, bu dönemin realist ve natüralist eğilimli temsilcilerindendir. Ancak o zamana kadar romantik eserlerle haşır neşir olan ve romantizme alışmış bulunan roman okurunun baskısını hissettiğinden kimi eserlerinde (Haspa, Hala, Güzel, Yadigarların, Zavallı Kız, Bir Hatıra) yer yer romantizmden kurtulamamıştır. Ancak “Karabibik” ve “Seyyie-i Tesamüh” hikayeleri ile “Zehra” romanında realizm ve natüralizme çok yaklaşmıştır. “Karabibik”in önsözü, Türk edebiyatında realizm ve natüralizm ilk ve küçük bir bildirisi sayılabilir.

Nabizade Nazım, roman ve hikayelerinde toplumu yakından inceler ve gözlemlerine yer verir. Anlatacağı kişilerin vasıflarını, kişiliklerini, konuşma tarzlarını, davranışlarını ayrıntılarıyla ortaya koyar. Doğanın hayat üzerindeki etkilerini tasvirleriyle hikayeye sokar. Anlatımda sadeliği korumak için çabalar. Kişilerin konuşmalarında ve çevre tasvirlerinde natüralist bir özen göstermeye çalışır. Anadolu gerçeklerine yönelen bir yazar olarak dikkatleri üzerine toplar.

Karabibik’te Anadolu köylüsünü, sosyal ve ekonomik, kültürel ve moral yönüyle tasvir eder. Geçim sıkıntısı, toprak meselesi, tabiatla mücadele gibi konuları işler. Tabiatın ve beden yapısının etkisi altında, insan psikolojisine yönelir. İlk köy romanımız sayılan Karabibik’te dil, duygu ve düşünceler, olayların geçtiği yörenin öz malı olarak belirir.

Nabizade Nazım, “Zehra” adlı eserinde, kendi döneminin orta gelirli insanlarının yaşamını ve İstanbul tulumbacılarını anlatır. Bunu yaparken de doğallıktan uzaklaşmaz; olaylar, kişiler ve çevre karşısında seyirci konumunda kalır. Çevre, mekan ve çekişmeleri bir gözlemci ustalığıyla tasvir eder.  Sanatçı “Zehra”da, natüralistler gibi eğitimin genetik bazı özellikleri değiştirmeyeceğini ve insanların bazı özelliklerini kazanmayacağını savunur.

Nabizade Nazım dil konusunda, halk dilinin incelenerek derlenmesine önem verir. Edebiyat dilindeki kargaşanın ancak bu yolla önlenebileceğini öne sürer ve bu anlayışa uygun romanlar ve hikayeler yazmaya çalışır. Yine hikayelerinde de sade bir dil kullanır.

Nabizade Nazım, “Şairiyet” adlı makale türündeki yazısında şiirle ilgili fikirlerini paylaşır. O, güzel manzaralarla süslenmiş gerçekçi şiire karşı ilgi duyar. Şiiri güzel giysilere bürünmüş nazik vücutlu, güzel, sevimli, temiz bir kız gibi algılar. Şiirin okuyucuya zevk ve ders vermesini, yararlı olmasını ve gerçekleri dile getirmesini ister. Böylece gerçek şiirin yazılmış olabileceğini düşünür. Bu şiirin toplumu aydınlatacak bir çizgide hizmet edeceğini savunur. Zevk sahibi kimselere seslenmek kaydıyla şiirde edebi sanatlara yer verilmesini ister.

Divan edebiyatının “vezinli ve kafiyeli söz” şeklinde sunulan şiir tanımını doğru bulmaz. Her şeyin şiire konu olabileceği görüşüne katılmaz. Şiirle uğraşacak olanların yüksek seviyede öğrenim görmeleri, fen ve felsefe alanlarında geniş bilgiye sahip olmaları ve çok iyi yabancı dil bilmeleri gerektiğini düşünür. Şiirin sürekli bir çalışmayla başarılabilecek bir iş olduğuna inanır. Bu düşünceler ışığında şiirlerinde tabiat, aşk, ölüm, din, tarih ve vatan temalarını işler.

Sanatçı tablolardan şiire yönelir, resim altı şiirler yazar. Tabiatta gördüğü renk ve şekilleri kendi ruhuna uygun olarak yorumlar, tabiattan bir dekor olarak yararlanır.

“Nabizade Nazım”ın Eserleri

Genç yaşta ölmesine rağmen Türk edebiyatında kendisini unutulmaz kılan Nabizade Nazım’ın başlıca eserleri şunlardır:

Şiirler :

  1. Heves Ettim (1896)
  2. Mini Mini Yahut Yine Heves Ettim (1886)
  3. Hatıra-i Sebab (1882)

Hikayeler:

  1. Zavallı Kız (1890)
  2. Bir Hatıra (1890)
  3. Haspa (1891)
  4. Sevda (1891)
  5. Hala Güzel (1891)
  6. Kara Bibik (1891- Uzun Bir Hikaye)
  7. Seyyre Tesamüh (1891)

Roman :

Zehra (1896)

Tiyatro:

Hoşnişin (1883- Manzum Piyes)

Samipaşazade Sezai Hayatı, Edebi Kişiliği ve Eserleri

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir