Ahmet Cemil Karakterinin Mai ve Siyah Sembolleri Üzerinden Değerlendirilmesi
“Mai”, Ahmet Cemil’in gerçekle bağdaşmayan hulyalarını ve umutlarını, hayatın gülen yüzünü; “siyah” ise hayatın acı gerçeklerini, maddî tarafını, hayal kırıklıklarını temsil eder.
Mai Sembolü :
Ahmet Cemil; şöhret bulmak, herkesçe tanınmak, bugün o kadar zorluklarına göğüs germek için hayatını zehirlediği edebiyat âleminin bir gün zirvelerine çıkmak için türlü hayaller kurardı. Bu yüzden edebiyata yön verecek bir eser yazmayı planlıyordu ve bu eserin gelecekte edebiyat ve basın dünyasında önemli bir yer tutacağına inanıyordu. Babıali Caddesi’nde ilerlerken, ileride bir gün oradan geçen insanların onu işaret ederek birbirleriyle konuşacağı ve onun şiirlerinden bahsedeceği günleri hayal ederdi. Ünlü bir edebiyatçı olma hayaliye yaşıyordu.
Ahmet Cemil’in hayalleri arasında en yakın arkadaşı Hüseyin Nazmi’nin kardeşi Lamia ile evlenmek ve onunla mutlu bir hayat sürmek de vardı. Özellikle eserini arkadaşlarına sunduğu o gece defterinin son sayfasına yazılan ‘’Tebrik ederim.’’ yazısını onun yazdığını, onun da kendisine aynı duygularla yaklaştığını ve Lamia’nın da kendisini sevdiğini düşünüyordu.
Ahmet Cemil‘in bir diğer hayali ise kardeşi İkbal’in evlenip saadet dolu bir geleceğe sahip olmasıydı. Ayrıca Ahmet Cemil‘in hayalleri arasında matbaa sahibi olmak da vardır.
İşte Ahmet Cemil’in tüm bu hayalleri eserde ‘’mai’’ sembolünü ifade etmektedir.
‘’Siyah’’ sembolüne gelelim:
Yukarıda bahsetmiş olduğum hayallerin hiçbiri gerçekleşmemiştir. Felaket rüzgarları Ahmet Cemil’in bütün hayallerini savurmuştur.
Ahmet Cemil, henüz tahsilini tamamlamadan babasını kaybeder. Saadete ereceğini ve mutlu bir evlilik sürdüreceğini düşündüğü kardeşi İkbal, Mir’at-ı Şuûn gazetesinin ortaklarından Tevfik Efendi’nin oğlu Vehbi Bey’le evlenir. Vehbi Bey, İkbal’e çok kötü ve kaba davranır. Eve sarhoş gelir, sürekli içki içer, evin hizmetçisine sarkıntılık eder, kadınlarla eğlenir ve evdekileri küçümser. İkbal, evlendikten sonra hiçbir şekilde mutlu olmamıştır.
Vehbi Bey, bir gün odasından yüksek sesle konuşarak Ahmet Cemil ve ailesinin kendisine yük olduğunu ifade eder, onları küçük düşürücü ve suçlayıcı sözler söyler. Bunun üzerine o sırada hamile olan İkbal’in karnına hiddetli bir tekme atar. İkbal, çocuğunu düşürür ve yataktan kalkamayacak duruma gelir. Birkaç gün sonra kan kaybından vefat eder. Böylece Ahmet Cemil’in kardeşi ile ilgili hayal ettiği mutlu bir yuvanın yerini hüzünlü bir matem evi alır.
Ahmet Cemil, âşık olduğu Lâmia’nın bir subayla evleneceğini öğrenince hayatının en büyük darbesini alır. Duygularını açmaya cesaret edemediği Lamia, şimdi elinden kayıp gitmektedir. Aslında bu aşk tamamen Ahmet Cemil’in kendi içinde yaşadığı tek taraflı aştan ibarettir. Eserinde bulunan şiirlerinin çoğunu Lâmia’ya duyduğu aşkla yazmıştır. Lâmia olmayınca, şiirlerini topladığı eserinin de artık hiçbir anlam ve önemi kalmaz.
Tüm bunların üzerine edebiyat dünyasına yön vereceğini düşündüğü ve arkadaşları tarafından önce beğenilen fakat daha sonra alay konusu olan eserini sobaya atıp yakar. Böylece ünlü bir edebiyatçı olma hayali de orada son bulur.
Babasından kalan evini matbaaya makine almak için ipotek eder ve matbaada görevinden terfi eder. Eniştesi Vehbi Bey ile birlikte bir süre matbaayı idare eder. Daha sonra Raci’nin gazetede yayımladığı – Ahmet Cemil’in kendisine ve eserine karşı alay edici sözlerle yazdığı – makaleden sonra eniştesi gazetenin adını alçalttığı düşüncesiyle Ahmet Cemil’i matbaadan kovar. Böylece matbaa sahibi olma hayali de sona ermiştir. Matbaadan ayrıldığı için evin taksidini ödeyemeyecek duruma gelen Ahmet Cemil, babasından kalan evi de kaybetmiştir.
Tüm hayalleri yıkılan Ahmet Cemil, daha sakin bir hayat sürdürmek için çok uzak bir bölgeye taşınmaya ve annesiyle birlikte orada yaşamaya karar verir. Siyah bir gecede İstanbul’dan ayrılır. Gökyüzünün siyahlığına, denizin siyah sularına kendini kaptırır. “Bu defa gökyüzü için baran-ı dürr-i siyah (bir siyah inci yağmuru) diyordu. Ümitlerinin daha parlak olduğu zamanlarda Tepebaşı Bahçesi’nde Haliç’e bakarak seyrettiği mai bir gece ile o baran-ı elması (elmas yağmurunu) hatırladı. Böylece mai bir gecede kurulan ümit ışıltılarıyla dolu hayaller, siyah bir gecede hüzünle son buldu.”
Ahmet Cemil’in yaşadığı tüm bu hayal kırıklıkları ‘’siyah’’ sembolünü ifade etmektedir.
Oluşturan: Yasemin KOÇ