Cenap Şahabettin Hayatı, Edebi Kişiliği ve Eserleri

cenap şahabettin hayatı, eserleri, edebi kişiliği, yaşamı, yaşam hikayesi, şiirleri, şairliği

CENAP ŞAHABETTİN (1870-1934)

cenap şahabettin hayatı, eserleri, edebi kişiliği, yaşamı, yaşam hikayesi, şiirleri, şairliğiBu yazımızda Cenap Şahabettin’in hayatı, edebi kişiliği ve eserleri hakkında bilgi verilmiş olup, “Cenap Şahabettin kimdir?” sorusuna cevap aranmıştır.

“Cenap Şahabettin”in Hayatı

Cenap Şahabettin, Tevfik Fikret’ten sonra Servet-i Fünun edebiyatının ikinci büyük şairidir. 1870’de Manastır’da doğmuştur. Babası Plevne’de şehit düşen Binbaşı Osman Şahabettin Bey’dir. Babası ölünce, annesiyle İstanbul’a gelir. İlk öğrenimine Tophane’deki Mekteb-i Fevziye’de başlar. Sonra Gülhane Askeri Rüştiye’sini, Tıbbiye İdadisini ve sonunda Askeri Tıbbiyeyi bitirdikten sonra doktor olur(1890). Bu yıllarda şiirle de ilgilenir ve kaleme aldığı eserlerin bazılarını “Tamat” adını verdiği küçük bir şiir kitabında yayımlar(1887).

İhtisas yapmak üzere 1890’da Fransa’ya gönderilen Cenap Şahabettin, burada tıptan çok edebiyat alanı üzerinde kendisini geliştirir. 1894 yılında Avrupa’dan dönünce karantina idaresinde çalışır. Bundan sonra artık gerek biçim, gerekse içerik yönünden Fransız şiirine benzeyen eserler kaleme almaya başlar. Bu şiirler Fikret’in ilgisini çekince, Fikret, Servet-i Fünun’da Cenap’ı öven bir yazı yayımlar. Bu olaydan sonra Cenap Şahabettin de Servet-i Fünun topluluğuna katılmaya karar verir(1896).

Bir yandan doktorluk hayatına devam eden şair, 1896’da Sıhhiye Müfettişliği göreviyle Cidde’ye gönderilir. 1898 yılında tekrar İstanbul’a dönen sanatçı, bu görevi esnasında “Hac Yolunda” isimli seyahat eserini yazar. 1906 yılında Suriye Vilayeti Sıhhiye Reisliği göreviyle Şam’a gönderilir. Bu görevi esnasında da “Suriye Mektupları” adlı eserini kaleme alır.

1908’de, 2. Meşrutiyet’in ilanından sonra Daire-i Umur-i Sıhhiye Müfettişliği göreviyle tekrar İstanbul’a dönen sanatçı, politikayla da ilgilenir. 1914’e kadar bir yandan doktorluk mesleğini yürütür, bir yandan da türlü gazetelerde günlük politika yazıları kaleme alır. 1914 yılında Birinci Dünya Savaşı’nın  başladığı günlerde kendi isteğiyle doktorluk mesleğinden emekliye ayrılır. Aynı yıl İstanbul Darülfünununda Fransızca Tercüme öğretmenliğine ve Batı edebiyatı profesörlüğüne atanır.

1919’da Tasvir-i Efkar gazetesi adına, Avrupa’da bir inceleme gezisine çıkar ve bu geziye ait notlarını aynı gazetede “Avrupa Mektupları” adıyla yayımlar. Aynı yıl Birinci Dünya Savaşı bitmiş ve Anadolu’da Kurtuluş Mücadelesi başlamıştır. Cenap Şahabettin, askeri ve siyasi olayların akışına göre bazı yazılarında Milli Mücadele’yi över, bazı yazılarında ise yerer. Onun bu tutumu Darülfünun öğrencileri ve bazı hocaları arasında tepkilere neden olur. Bunun üzerine sanatçı diğer bazı hocalar ile birlikte 1922 yılında Darülfünundaki görevinden istifa ettirilir.

Cumhuriyetin ilanından sonra politik konulardan tamamen uzak duran şair, edebi incelemelerle uğraşmaya başlar, arada şiirler de yayımlar. Bir çeşit inziva hayatına devam etmekteyken son günlerinde hazırlamaya çalıştığı bir lügat kitabını tamamlayamadan 13 Şubat 1934 günü geçirdiği beyin kanaması sonucu hayata veda eder.

“Cenap Şahabettin”in Edebi Kişiliği

“Cenap Şahabettin, Servet-i Fünun dergisinin sayfalarında en hiçten varlıkların şiirini söylemeye ve onların iç alemlerinden sesler duyurmaya çalışan bir sanatkar sıfatıyla tanınmıştır. Onun Fransa’daki Parnasizm ve Sembolizm akımlarının etkisi ile oluşturduğu manzumelerinde aynı zamanda alafrangalaştırılmış bir Osmanlı – İran zevkinin yansımaları vardır.”

Şiir söylemeye Tıbbiye Mektebinde öğrenci iken başlayan Cenap Şahabettin’in 14 yaşındayken yazdığı ilk şiiri: “Gamze-i hazır cevabından cevap ister cevap” mısrası ile başlayan gazelidir. Bu ilk şiirleri Muallim Naci’nin ve Şeyh Vasfi’nin etkisi altında söylenmiş gazellerden oluşur. Bu yıllarda yazdığı nazireler, “Saadet, Şafak, Gülşen” ve “Sebat”ta yayımlanır. Sonraki günlerde sanatçı, Tıbbiye’ye devam ederken yazdığı şiirlerini “Tamat” adlı eserinde toplar (1887).

Cenap Şahabettin, 19 yy.’da Avrupa’da görülen Romantizm, Realizm, Parnasizm ve Sembolizm gibi akımları tanır. Flaubert, Verlaine ve Mallerme gibi Fransız sanatçıların etkisinde kalır.

Bir müddet estetik ve felsefe konularına da yer veren “Mektep dergisindeki edebiyat çalışmalarını üstlenen Cenap, şiirleriyle ün kazanır. Fransız edebiyatındaki gelişmeleri takip eder ve buradan edebiyatımıza örnekler aktarır. Daha sonra “Servet-i Fünun” dergisine geçer (1896). Dergi kapanana kadar burada yazar.

Sanatçı, Fransa’da rağbette olan Sembolizm akımının içeriğini pek kavrayamamış,  bu akımdan sadece, “istiareyi ve müziği”  benimsemiştir. Cenap’ın kullandığı istiarelerin taşıdıkları özellik, Türk şiirine değişik hayaller getirmelerinden ibarettir. “Saat-i senem-fam, tuf-i tesliyet, nay-i zümürrüd, ed-ı mükevkeb, …” gibi benzetmeler, Türk şiiri için değişikti. İstiare gibi, müzik de Cenab’ın şiirinin başlıca unsurlarındandır ve müzik, sembolist şiirde olduğu gibi, çok, “deruni”dir. Bundan dolayı da Cenap, müzikalite bakımından zengin bulduğu aruz veznini kullanmıştır.

Bütün Servet-i Fünun şairlerinin eserlerinde olduğu gibi Cenp Şahabettin’in şiirlerinde de sembolist şiir ile kullanılan metot bakımından benzerlik görülür. “Sembolistler, Fransızca’da artık kullanılmayan, fakat müzikal değerleri olan birtakım eski kelimeleri sözlüklerden çıkarıp yeniden şiir diline sokmuşlar ve hatta, bazen onlara eski anlamlarından ayrı, yeni anlamlar da yüklemişlerdir. Servet-i Fünun şairleri de aynı şeyi tekrarlamışlar, sözlüklerden bulup çıkardıkları Arapça ve Farsça eski kelimeleri şiir diline doldurmuşlardır. Ancak bu işi yaparken onların düşünceleri, şiirde müzikaliteyi arttırma isteği ile birlikte, “müptezel kelime kullanmamak, halkın ağzında her gün çiğnenen kelimelerle ilgisi mümkün mertebe kesilmiş bir vokabüler kurmaktadır”. Bu sebeple Servet-i Fünun şairleri kullandıkları kelimelere yeni anlamlar vermeye kalkmışlardır.

Kelime seçimi konusunda Cenap’ı diğer Servet-i Fünun şairlerinden ayırmak gerekir. Onun bu husustaki itinası, şiirlerinde konuya uygun psikolojik atmosferi ve büyük bir telkin gücü taşıyan ahengi sağlamasına vesile olmuştur. Bu başarısının en güzel örneklerini “Riyah-ı Leyal, Son Arzu, Makdem-i Yar, Temaşa-i Leyal, Temaşa-i Hazan, Yakazat-ı Leyliyye” şiirlerinde görülebilir. Cenap, müziğin bu atmosfere tam olarak uyması için, aynı şiir içinde bazen iki, hatta üç vezin kullanmayı (Elham-ı Şita) da denemiş ve bunu ustalıkla başarmıştır.

Sanatçı, şiirde ahenk unsuru olarak kafiye ve vezni musiki açısından gerekli görür. Kafiyeye edebi bir mesele olarak bakmaz, onu cümledeki önemi bakımından ele alır. “Kafiye kulak içindir” ilkesini benimser. Tabiatı şairde yarattığı duygulara göre ele alır ve bu tabiat anlayışının divan edebiyatındakinden farklı olduğunu belirtir. Cenap’a göre şair, tabiatı herkesten iyi duyar ve anlatır. Şair, tabiatın gizli güzelliğini sanat güzelliğiyle kaynaştırarak sergiler. O, şairi tabiat karşısında mesut bir aşık olarak kabul eder.

Cenap, “Tayin-i Metalib” şiirinde, ruhu ile tabiat arasında sıkı bir ilişki oluşturmaya çalışır.” Tabiatı duygu ve hayallerinin gezindiği bir mekan haline koyar. Daha sonra o, tabiatı tamamıyla kendi ruhu ile ilişkili olan ayrı bir ruh olarak tasavvur edecektir.

“İsterim kim kebud-ı saf-ı sema
Olsun afak-ı ihtisasatım;
O kebudi içinde biperva
Cevelan eylesin huyalatım”

Cenap’ın şiirleri resim ve müziği esas alır. Ona göre varlık, yaşayan bir şey olmaktan çok, seyredilen ve işitilen bir şeydir. Şiirlerinde değişik konuları işler. Her manzara, her olay şiirine konu olur. Ancak onun şiirlerinde en çok işlenen tema aşk ve tabiattır. O aşkı, şiirine en büyük ilham kaynağı olarak seçer. Aşkı şiirimize adeta bir heykel gibi diker. Resmi, şiirin amacı haline getirir. Tabiata estetik açıdan bakar. Cenap’a göre şiir; “kelimelerle yapılmış bir resim“dir.

Ey benim, ey hazan-lika güzelim,
Bir dimagi vedad ü refetle
Kalalım ser-be-ser tabiaale;
(Temaşa-yı Hazan)

Aşkı yüceltmesine rağmen, gerçekte buna inanmayan yönü vardır. Aşk ve aşktan kaynaklanan hayal kırıklıkları şiirlerinde genel temayı oluşturur.

Cenap’ın mesleği, onun her şeye doktor gözü ile bakmasını sağlar. Şiirlerde tasvir ettiği doğa hasta unsurlardan oluşur. Yine mesleğinin etkisi ile sevgiliyi bütün olarak anlatmamış, onun çeşitli uzuvlarını şiirlerinde işlemiştir. Kadınlar canlı kanlı değil, hayaldir. Kadının sesi duyulmaz, söyledikleri bilinmez.

Cenap, 1908’e kadar şiire, 1908’den sonra nesire yönelen bir sanatçıdır. Şiir ve nesir alanındaki düşünceleriyle dikkatleri çeker. Kaplan’a göre “Cenap, sağlam esaslara dayanan bir nesir estetiği kurmuştur. Nesirde muhtevayı şekle değil, muhtevaya uydurmaya çalışır.”

Cenap, Namık Kemal’in “Cezmi” romanında uygulamaya başladığı sanatkarane nesrin yabancı tamlamalar bakımından daha da ağırlaşmış bir devamını vermektedir. Ancak bu nesirde zamanla doğallığa doğru bir yönelim olmuştur. Ayrıca şunu da belirtmek gerekir ki; nesirde vermiş olduğu ürün bolluğuna rağmen Cenap, Türk edebiyatında şair olarak anılır.

Cenap’ın yenilikleri ve eserleri kendi neslinden sonraki nesiller tarafından benimsenmemiştir. Bunda iki önemli sebep bulunmaktadır;

  1. Genç Kalemler’in dili üzerine yaptığı eleştiriler yeni nesil tarafından haklı bulunmuştur.
  2. Cenap’ın Milli Mücadele’ye kayıtsız kalması dönemin gençleri tarafından affedilmemiştir. Ayrıca Yahya Kemal’in gençler üzerindeki etkisi de bu durumu pekiştirmiştir.

“Cenap Şahabettin”in Eserleri

Şiirleri:

  1. Tamat: Gençlik dönemine ait on yedi manzumeyi içeren bir kitaptır.
  2. Evrak-ı Leyal: Olgunluk dönemi şiirlerini toplamak ister, fakat ölümüyle bu kitap düşüncesi gerçekleşmez.

Ölümünden sonra bazı seçme şiirleri, Sadettin Nüzhet Ergun tarafından “Cenap Şahabettin – Hayatı ve Seçme Şiirleri” adlı kitapta toplanır (1934).

Mehmet Kaplan, İnci Enginün, Birol Emil, Necati Birinci Abdullah Uçman, “Cenap Şahabettin’in Bütün Şiirleri’ni edisyon kritikli olarak, yayınlarlar. (1984)

Ali İhsan Barlas’ın düzenlediği nüshadan, Gaye Barlas ve İnci Enginün tarafından Kasım 2001’de “Evrak-ı Leyal” adında bir kitap yayınlanmıştır.

Nesirleri:

Seyahat Eserleri

  1. Hac Yolunda: Bu eser, seyahatten çok sanatlı Osmanlı nesir özelliği gösterir. Eser, Dr. Belkıs Gürsoy tarafından yayımlandı, Ank. , (1995, 321.s).
  2. Afak-ı Irak: Suriye ve Irak hakkındaki izlenimlerini bir araya topladığı eseridir. 1914-1916 yılları arasında Tasvir-i Efkar gazetesinde tefrika edilmiştir.
  3. Suriye Mektupları: Suriye’de görev yaptığı yılları kaleme aldığı bu eseridir.
  4. Avrupa Mektupları: Öğrenciliği yıllarında Avrupa’da geçirdiği yılları kaleme aldığı eseridir.

Makaleler

  1. Evrak-ı Eyyam
  2. Nesr-i Haib
  3. Nesr-i Sulh

Vecizeleri

  1. Tiryaki Sözleri

Piyesleri

  1.  Yalan
  2. Körebe
  3. Merdud Aile
  4. Küçük Beyler

İncelemeleri

  1. Divan-ı Kadı Burhanettin,
  2. ilyem Şkespiyer

Sözlük

  1. Türkçe Sözlük

Tevfik Fikret Hayatı, Edebi Kişiliği ve Eserleri

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir