GAZELLER
GAZEL 1
Mefâ’îlün mefâ’ilün Meâ’îl
Nedür bu handeler bu işveler bu nâz u istiğnâ
Nedür bu cilveler bu şîveler bu kâmet-i bâlâ
Nedür bu’ârız u hatt u nedür bu çeşm ü ebrûlar
Nedür bu hâl-ı hindûlar nedür bu habbe-i sevdâ
Nedür bu pîç pîç ü çîn çîn ü ham be-ham kâbül
Nedür bu turalar bu halka halka zülf-i müşk-âsâ
Miyânun rişte-i cân mı gümüş âyine mi sînen
Benâgûşunla mengûşun gül ile jâledür gûyâ
Vefâ ummaz cefâdan yüz çevirmez Bâkî âşıkdır
Niyâz etmek ana cânâ yaraşur sana istiğnâ
1.Beyit
İşve : (a.i) Güzellerin gönül aldatan, gönül çeken naz ve edası
Şîve : (f.i) Eda, naz; kanun, usul
İstiğna : (a.i) (gınâ’dan) ihtiyaçsızlık; tok gözlülük, ağırdan alma nazlanma
Kamet-i bâlâ : Uzun boy
“Bu gülüşler, bu eda, bu naz ve umursamazlık nedir? Bu cilveler bu tavırlar, bu uzun boy nedir?”
2.Beyit
Hindû : (f.i.ve s) Hintli, kara; Satürn (Zuhal) gezegeni. Hintliler esmer olduğundan, kara anlamında kullanılır.
Habbe : (a.i) Yuvarlak dane
Habbe-i sevdâ : Çörek otu, karabiber, gönül içindeki siyah nokta
Sevdâ : (a.s) Çok kara
Sevdâ : (f.i) Aşk, aşk hastalığı
“Bu yanak ve ayna tüyleri nedir? Ya bu kaşlar, gözler nedir/ bu Hintli ben ve bu silah tane nedir?”
3.Beyit
Pîç : (f.i) buklüm, kıvrım
Çîn : (f.i) Kıvrım, büklüm, çatlaklık
Pîç pîç : Kıvrım kıvrım
Çîn çîn : Büklüm büklüm
Hem be ham : (f.zg) Kıvır kıvır, büklüm büklüm
Tura : (a.i) Alın saçı, halka halka saç, kıvırcık saç lülesi
Müşk-âsâ : (Misk gibi
“Bu büklüm büklüm, bu kıvrım kıvrım, bu kıvır kıvır kakül nedir? Bu alnındaki kıvırcık saç lükesi, bu misk gibi halka halka saçlar nedir?”
4.Beyit
Miyân : (f.i.) Bel
Rişte : (f.i) İplik, tire; sıra
Rişte-i cân : Can ipliği
Benâgüş : (f.bi.i) Kulak tozu, kulak memesi
Mengüs : (f.i.) küpe
“Belin can ipliği mi, ya göğsün gümüş ayna mı? Kulağının memesi sanki gül, küpen de gül üzerindeki çiğ (tanesi, damlası)’dir. Baki’nin Hayatı, Eserleri ve Edebi Kişiliği
5.Beyit
Vefâ : (a.i) Sözünde durma, verdiği sözü yerine getirme, aşkta sadık olma
Niyâz : (f.i) Yalvarmak
“Ey sevgili! Baki âşıktır; senden vefa ummaz, beklemez, ezâ dan da yüz çevirmez. Ona yalvarmak, sana da nazlanma yaraşır.”
GAZEL 2
(Mefâîlün / Mefâîlün / Mefâîlün / Mefâîlün)
Ezelden şâh-ı ‘şkun bende-i fermânıyuz cânâ
Mahabbet mülkinün sultân-ı ‘âlîşânıyuz cânâ
Sehâb-ı lûtfun âbın teşne-dillerden dirîg itme
Bu deştün bağrı yanmış lâle-i nu’mânıyuz cânâ
Zamâne bizde gevher sezdügiçün dil-hırâş eyler
Anunçun bağrumuz hûndur maârif kânıyuz cânâ
Mükedder kılmasun gerd-i küdûret çeşme-i cânı
Bilürsin âb-ı rûy-i mülket-i Osmânyüz cânâ
Cihânı câm-ı nazmum şi’r-i BÂKÎ gibi devr eyler
Bu bezmün şimdi biz de Câmi-î devrânıyuz cânâ
1.Beyit
Bende : (f.i) Kul, köle, bağlı
Âlişân : (a.s) Şen ve şerefi büyük olan
Mahabbet : (a.i) Sevgi
“Ey sevgili! Biz aşk padişahının ezelden beri emir kuluyuz. Aşk diyarının şanlı, şerefli padişahıyız.”
2.Beyit
Sehâb : (a.i) Bulut
Teşne : (f.s) Susamış; çok istekli
Dirîg : (f.i) Bozkır, çöl, kır
Lâle-i nu’man : Dağ şakayığı, gelincik
“İyilik bulutunun suyunu gönlü susamış olanlardan esirgeme ey sevgili; çünkü biz bu çölün bağrı yanmış gelinciğiyiz.”
3.Beyit
Dil-hırâş : (f.b.s) Yürek parçalayan, tırmalayan
Hûn : (f.i) Kan
Ma’ârıf : (a.i ma’rifet’in c.) Ma’rifetler, bilimler; bilgi, kültür
Kân : (f.i) Maden ocağı, maden kuyusu; bir şeyin menbai, kaynağı
“Devir, bizde cevher bulunduğunu sezdiğinden gönlümüzü yaralar (tırmalar) Ey sevgili, İlime irfan madeni olduğumuzdan bağrımız kandır.”
4.Beyit
Mükedeler (a.s kkeder’den) Bulandırılmış, bulanık, tekdiredimiş azarlanmış; kederli, üzüntülü
Gerd : (f.i.) toz, toprak
Kudûret : (a.i) Bulanıklık; gam, tasa, kaygı
Gerd-i kudûret : Gam tozu
“Sevgili, bilirsin ki; biz, Osmanlı ülkesinin yüz suyuyuz. (Şerefiyiz) Bunun için tasa, keder tzu can çeşmesini bulandırmasın”
5.Beyit
Câm : (f.i) Kadeh
Bezm : (f.i) İçkili, eğlenceli meclis, dernek
Câmî : (f.h.i) İran’ın XV. Asırda yetişmiş, yübük mutasavvıf, mütefekle ve alim şâir.
“Dünyayı nazmımın kadenhi, Baki’nin şiiri gibi devreder; Ey sevgili bu meclisde, şimdi biz de zamanın Câmî’siyiz.
GAZEL 3
(Mef’ûlü / Fâîlâtü / Mefâîlü / Fâîlün)
Nâm ü nişâne kalmadı fasl-ı bahârdan
Düşdi çemende berk-i dıraht i’tibârdan
Eşcâr-ı bâg hırka-ı tecrîde girdiler
Bâd-ı hazan çemende el aldı çenârdan
Her yaneden ayagına altun akup gelür
Eşcâr-ı bâg himmet um ar cûy-bârdan
Sahn-ı çemende turma salınsun sabâ-y-ıla
Azâdedür nihâl bugün berk ü bârdan
BÂKÎ çemende hayli perişân imiş varak
Benzer ki bir şikâyeti var rûzgârdan
1.Beyit
Berg : (f.i) Yaprak
Dıraht : (f.i) Ağaç
İ’tibâr : (a.i) Saygı gösterme; ehemmiyet verme; şeref haysiyet
“Bahar mevsiminden bir belirti eser kalmadı. Bahçede ağacın yaprağı gözden düştü” (itibardan)?
2.Beyit
Eşcâr : (a.i Şecer’in c) Ağaçlar
Tecrîd (a.i cered’den) Soyma, soyulma
Hırka-i tecrîd : Soyutlanma hırkası, ayırma bir tarafda tutma. Dervişlerin çileye girerken üstündekileri çıkararak giyeliği basit hırkanın adıdır.
“Bağın ağaçları tecrid (dünyadan elini eteğini çekip, Allah’a yönelme) girdiler. Sonbahar yeli çemende, çınardan el aldı (Çınar ağacının ele benzeyen yapraklarını düşürdü)
3.Beyit
Himmet : (a.i) Gayret etmek çalışma, çabalama
Cûy-bâr : (f.b.i) Çay, dere akarsu, ırmak
“Bahçenin ağaçları ırmaktan iyilik, yardım bekler, bu sebeple (ırmağın) ayağına her taraftan altın (altın gibi sarı yapraklar) akıp gelir”
4.Beyit
Sahn : (a.i) Avlu; boş yer; orta meydan
Sabâ . (a.i) Gün doğuşundan esen hafif ve latif rüzgar
Âzâde : (f.s) Hür, serbest
Bâr : (f.i) Yük
“Fidan, bugün meyve ve yapraktan özededir (kurtulmuştur) Çimenliğin ortasında, artık sabah rüzgârıyla salınsın.”
5. Beyit
Perîşân : (f.s) Dağınık, karışık
Varak : (a.i) Yaprak
Rüzgâr : (f.i) Zaman, yaşanan günler; devir
“Ey Bâkî! Bahçede yapraklar epey perişan imiş, anlaşılan rüzgârdan (zamandan) bir şikâyeti var”
GAZEL 4
Mef ûlü / fâ îlâ tü / Mefa ilü / fâ ilün
Çıktı metâ-ı hüsn ü melâhat bahâlara
Hep nâz ü şîvedir satılan mübtelâlara
Giydin boyunca nâz ü letâfet libâsını
Öptür toyunca dâmenini bî-nevâlara
‘Âşık odur ki istemeye bûsevü kenâr
Aşk olsun öyle kaani’ olan merhabâlara
Mahbub odur ki mâlik-i bahr-ı kemâl olup
Şi’r okuya sefîne suna âşinâlara
Güftâr-ı yâr vasfını Bâkî gibi bu gün
Kâdir mi var zamânede hüsn-i edâlara
1.Beyit
Metâ : (a.i) Satılacak mal, eşya
Melâhat : (a.i) Güzellik, yüz güzelliği
Bahâlara : (a.i) Güzellik, zariflik
Bahâ : (f.i) Kıymet, değer, bedel
“Güzellik malının bedeli arttı zaten âşıklara satılan hep naz ve edadır.”
2.Beyit
Letafet : (a.i) Latiflik, hoşluk; güzellik; yumuşaklık, nezaket
Libâs : (a.i.c elbise) Esvap
Damen : (f.i) Etek
Nevâ : (f.i) Ses, seda; makam, ahenk, name
Bî-nevâ : (f.b.s) Nasibsiz, çaresiz, zavallı, fakir, muhtaç
“Güzellik ve naz elbisesini boyunca giydin; çaresiz (muhtaç) olanlara eteğini doyunca öptür”
3.Beyit
Kani : (a.skanaat’ten) Kanaat eden, yeter bulup fazlasını istemeyen; İnanmış, kanmış
“Gerçek âşık; öpme ve kucaklama isteğinde bulunmayan (istemeyen) kişidir. Öyle sadece merhabaları yeterli bulana aşk olsun” Baki’nin Hayatı, Eserleri ve Edebi Kişiliği
4.Beyit
Mâlik : (a.i mülk’ten) Sahip, bir şeye sahip, bir şeyi olan
Dil-ber : (f.b.s) Gönlü alıp götüren, güzel
Bahr : (a.i) Deniz
Sefîne : (a.i) Gemi, vapur
Âşinâ : (f.s) Bildik, tanıdık
“Olgunluk denizine sahip ve tanıdıklara şiir okuyup kadeh sunan (sevgili) kimse güzeldir”
5.Beyit
Güftâr : (f.i) Söz
Vasf : (a.i) Nitelik, bir kimsenin veya şeyin taşıdığı ha, sıfat
Kâdir : (a.s) Kudret sahibi, kuvvetli, güçlü
“Bugün, Bâkî gibi sevgilisinin sözünün vasfını güzel anlatabilecek bir kimse daha bu zamanda var mı?”
GAZEL 5
(Mef’ûlü / Fâ’ilâtü / Mefâîlü / Fâilün)
Sâkî zamân-ı ‘ayş-ı mey-i hoşgüvârdur
Birkaç piyâle nûş idelüm nevbahârdur
Bûy-i nesîm ü reng-i gül ü revnak-ı bahâr
Âsâr-ı fazl u rahmet-i Perverdigâr’dur
Gâfil geçürme fursatı kim bâg-ı ‘âlemün
Gül devri gibi devleti nâ-pâydârdur
Eyyâm-ı zühd ü mevsim-i zerk u riyâ degül
Hengâm-ı ‘ayş ü işret ü geşt ü güzârdur
Zâyi geçürme ‘ömri bu dem künc-i gamda kim
Menzil kenâr-ı bâğ u leb-i cûybârdur
1.Beyit
Hoş-güvâr : (f.b.s) Lezzetli, tatlı
Piyâle : (f.i) Kadeh, şarap badağı
Nûş (f.s) “Îçen, içiçi” manalarıyla kelimelere takılır
“Ey sâki! Tatlı şarabı içerek eğlenme zamanı, vaktidir. Birkaç kadeh içelim (mevsim) ilkbahardır”
2.Beyit
Nesîm : (a.i hesm’den) Hafif rüzgâr
Revnâk : (a.i) Parlaklık, güzellik, tazelik, süs
Âsâr (a.i eser’in c.) izler, nişâneler, alametler
Perverdigâr (f.b.s) Besleyici, terbiye edici, rızıklandırıcı”: Allah (C.C)
“Hafif esen rüzgârın kokusu, gülün rengi ve baharın tazeliği, güzelliği; besleyici rızıklandırıcı Allah’ın lutuf ve rahmetinin eserleridir.”
3.Beyit
Gafil (a.s gaflet’ten c.) Gaflette bulunan, ihmal eden, ilerisini iyi düşünmeyen, dikkatsiz, ihtiyatsız, tembel, dalgın
Nâ-pâydâr : (f.b.s) Sebatsız, kararsız; süreksiz
“(Eline geçen) Fırsatı gaflette bulunarak geçirme ki cihan bağının mutluluğu gül mevsimi gibi geçicidir.”
4.Beyit
Eyyâm : (a.i yevm’in c.) Günler, gündüzler
Zühd : (a.i) Her türlü zevke mkarşı koyarak kendini ibadete verem
Zerk : (a.i) Dindâr görünme; iki yüzlülük, hile, riyâ, dalavere
Hirgâm : (f.i) Zaman, çağ, sıra, vak, mevsim
Geşt : (f.i) Gezme, seyretme, dolaşma
Güzâr : (f.i) Geçme, geçiş
“Bu mevsim, her türlü zevke karşı koyarak, kendini ibadete verip dindar görünme ve ikiyüzlülük mevsimi değildir zaman, yiyip içip eğlenme ve gezip tozma zamanıdır” Baki’nin Hayatı, Eserleri ve Edebi Kişiliği
5.Beyit
Künc : (f.i) Köşe, bucak
Menzil : (a. i nüzül’ten ) Yollardaki konak yeri
“Bu zamanda, mevsimde ömrü gam köşesinde heba etme! Konaklayacağımız yer bağ kenarı ve ırmak kıyısıdır.
Dil zevrakını lücce-i gamdan hevâ-yı ‘ışk
Elbette bir kenâra atar rûzgârdur
BÂKÎ nihâl-i ma’rifetün meyve-i teri
‘Ârif katında bir gazel-i âb-dârdur
6.Beyit
Zevrâk : (a.i) Kayık, sandal
Lücce : (a.i) Engin su
Hevâ : (a.i) Heves, istek, arzu
“Aşk hevesi gönül kayığını elbette gam deryasından bir sahile atar, rüzgârdır bu”
7.Beyit
Ter : (f.s) Yaş; taze
‘Ârif : (a.s ifran’den) Bilen bilgili, irfân sahibi
Ma’rifet : (a.i) Herkesin yapamadığı ustalık her şeyde görülmeyen hususiyet; bilme, biliş.
Ab-dâr : (f.b.s) sulu, taze; parlak
“Ey Baki! Marifet fidanının taze meyvesi, yemişi, arif katında, parlak bir gazeldir”
GAZEL 6
(Mef’ûlü / Fâilâtü / Mefâîlü / Fâilün)
Fermân-ı ‘ışka cân ile dir inkiyâdumuz
Hükm-i kazâya zerre kadar yok ‘inâdumuz
Baş eğmezüz edâniye dünyâ-yı dûn içün
Allan’adur tevekkülümüz i’timâdumuz
Biz müttekâ-yi zerkeş-i câha tayanmazuz
Hakk’un kemâl-i lûtfınadur istinâdumuz
Zühd ü salâha eylemezüzz ilticâ hele
Tutdı egerçi âle-i kevni fesâdumuz
Meyden safâ-yi bâtın-ı humdur garaz hemân
Erbâb-ı zâhir anlayamazlar murâdumuz
Minnet Hudâ’ya devlet-i dünyâ fenâ bulur
BÂKÎ kalu sahîfe-i âlemde adumuz
1.Beyit
Kazâ : (a.i) Karar verme; Tanrı iradesinin yerine gelmesi, kaderin yerine gelmesi için verilen Tanrı emri
İnkiyâd : (a.i kayel. Bağ) Bağlanma, uyma; boyun eğip kelsim olma
Fermân : (f.i) Buyruk, emir, sultanın yazılı emri
“Aşkın buyruğuna can ile boyun eğeriz. Kaderin hükmüne zerre kadar inadımız yokur.”
2.Beyit
Edâniye : (a.s) En alçak, en bayağı kimseler
Dûn : (a.i) Aşağı, aşağılık; alçak
İ’timâd : (a.i amd’den) Allah’a bırakıp kadere boyun eğme razı olma
“Bu aşağılık dünya için alçak kimselere baş eğmeyiz. Güvenimiz ve tevekkülümüz sadece Allah’a dır.
3.Beyit
Müttekâ : (a.i ve kâ’den) Dayanılacak, yaslanacak alet; asâ
Zer-keş : (f.bs) Altın tel yapan; altın işlemeli
Câh : (a.i) İtibar, makam
İstinâd : (a.i) Dayanma, güvenme
“Biz mevki ve makamın altın işlemeli yastığına dayanmayız. Tanrı’nın lutfunun yüceliğine dayanırız”
4.Beyit
Zühd (a.i) her türlü zevke karşı koyarak kendini ibadete verme
Salâh : (a.i) Düzelme, iyileşme; rahatlık; dine olan bağlılık
Îlticâ : (a.i) Sığınma, barınma
Kevn : (a.i) Olma; var olma, varlık, vücud
Fesâd : (a.i) Bozulma, bozukluk, kötülük
Kevn : (a.s) Acunsel, kozmik
“Fesadımız, kötülüğümüz her ne kadar dünyayı tuttuysa da, zsahte dindarlığa, sofuluğa sığınmayız.”
5.Beyit
Bâtın : (a.i) İç, iç görünüş
Hum : (f.i) Küp, şarap küpü
Garaz : (a.i) Hedef, gaye, maksat; meyil, istek
Erbâb-ı zahir : Kainatı alış görünüşüyle görenler, şekle önem verenler
Zâhir : (a.i) Dış, dış görünüş
“Şaraptan maksat şarap küpünün içinin temizliğidir. Dış görünüşe bakanlar bizim dileğimizi, isteğimizi anlayamazlar.”
6.Beyit
Minnet : (a.i) Bir iyiliğe bir iyilik yapana karşı kendini borçlu görme iyiliğe karşı teşekkürde bulunma
Fenâ : (a.i) Yok olma, yokluk, geçip gitme
“Dünya devleti, zenginliği (bir gün) yok olur, geçip gider. Tanrıya şükür olsun ki âlemin sayfasında adımız sonsuza dek kalır.”
GAZEL 7
Mefâ ilün / fe’ilâtün / mefâilün / fe ilün
Kemâl ü fazl ile âlemde iftihârım yok
Melâmet eylese aşkın cihanda ‘ârım yok
Hezâr mertebe ‘aşkında galibim Kays’a
Nihâyet ey sanem ol denlü iştihârim yok
Huzûr-i pîre yetiştim eğerçi her fende
Velî güzelleri sevmekte ihtiyârım yok
Çemende gonce-i dil neyle gülsün açılsîn
Benim de sencileyin şûh-i gül-izârım yok
‘Adem diyârına çoktan giderdim ey Bâkî
Şarâb-ı ‘aşk ile reftâra iktidârım yok
1.Beyit
Fazl : (a.s) Üstünlük; iyilik fazilet, erdem
Melâmet : (a.i levm’den) Ayıplama, kınama; azarlama çıkışma
Âr : (a.i) Utanma
Kemâl : (a.i) Olgunluk, yetkinlik, tamlık, eksiksizlik
“Cihanda olgunlu ve faziletle övünmüyorum, bu dünyada aşkınla ayıplansam utanmıyorum”
2.Beyit
Hezâr : (f.i) Bülbül; bin
İştihâr : (a.i Şöhret’den) Şöhretlenme, şöhret bulma, meşhur olma
Kays : (a.h.i) Leylâ ne mecnûn hikâyesinin erkek kahramanı olan mecnûn-ı Âmirî’nin asıl adı.
“Senin aşkınla Kays’a bin kat daha üstünüm, galibim. Ey put (güzel sevgili). Sonunda yine de onun derecesinde meşhur olamadım” Baki’nin Hayatı, Eserleri ve Edebi Kişiliği
3.Beyit
İhtiyâr : (a.i) Seçime, seçime, katlanma
“Gerçi her ilimde üstadların seviyesine eriştim; fakat güzelleri sevmekte kendime sahip değilim”
4.Beyit
Gonce-i dil : Gönül goncası
Sencileyin (t.) Senin gibi
Gül-izâr : (f.b.s) Gül yanaklı, al yanaklı
“Çimenlikte gönül goncası neyle gulüp, açılsın; yanımda senin gibi gül yanaklı bir güzel yokken”
5.Beyit
Reftâr : (f.i) Gdiş, yürüyüş, hareket, salınarak edalı yürüyüş
İktidâr : (a.i Kudret’ten) Güç yetme, yapabilme
“Ey Bâkî”! yokluk ülkesine çoktan giderdim. Lakin aşk şarabı ile (öyle sarhoşum ki) yürümeye gücüm, kuvvetim yok!
GAZEL 8
(Feilâtün / Feilâtün / Feilâtün / Feilün)
Muje haylin dizer ol gamze-i fettân saf saf
Gûyiyâ cenge turur nîze-güzârân saf saf
Seni seyr itmek içün reh-güzer-i gülşende
İki cânibde turur serv-i hırâman saf saf
Leşker-i eşk-i firâvân ile ceng eylemeye
Gönderür mevclerin hücce-i ‘umman saf saf
Gökde efgân iderek sanma geçer hayl-i küleng
Çekilür kûyune mürgân-ı dil ü cân saf saf
Câmi içre göre tâ kimlere hemzânûsın
Şekl-i sakada gezer dîde-i giryân saf saf
1.Beyit
Müje : (f.i) Kirpik
Fettân : (a.s fitne’ten) Fitne ve fesada teşvik eden, fenalık yapan
“O gönül aldatıcı yan bakış, kirpik ordusunu saf saf dizer, sanki mızrak atanlar saf saf savaşa, durur.”
2.Beyit
Reh güzer : (f.b.i) Geçit, geçilecek yol
Cânib : (a.i cenb’den) Taraf, cihet, yan
Serv-i hırâman : Nazlı salanan selvi
“Gül bahçesinde seni seyretmek için, iki yanda salınan serviler saf saf durur.” Baki’nin Hayatı, Eserleri ve Edebi Kişiliği
3.Beyit
Leşker : (f.i) Asker
Mevc : (a.i) Dalga
Lücce : (a.i) Engin su
“Engin deniz, çok fazla akan gözyaşı askerleri ile savaşmak için dalgalarının saf saf gönderir.”
4.Beyit
Küleng : (f.i) Turna kuşu
Küy : (f.i) Köy; Malehhe; yol; sevgilinin bulunduğu yer
Mürgân : (f.i mürg’in c) Kuşlar
“Gökte feryad ederek turna sürüsü geçiyor zannetme! Can ve gönül kuşları senin mahallene saf saf çekiliyor.
5.Beyit
Hem-zanû : (f.b.s) Yan yana oturan, diz dize oturup konuşan
Sakka : (a.i saky’dan) Su dağıtan, saka
“Camide kimler’e diz dize oturduğunu görmek için, ağlayan, yaşlı gözler su dağıtıcısı şeklinde saf saf gezer.
Ehl-i dil red ü gamun ni’metine müstagrak
Dizilürler keremün hânına mihmân saf saf
Vasf-ı kaddünle hirâm itse ‘alem gibi kalem
Leşker-i satrı çeker defter ü divân saf asf
Kûyun etrâfına ‘uşşâk dizilmiş gûyâ
Harem-i Kâ’be-de her cânibe erkân saf saf
Kadrüni seng-i musallâda bilüp ey BÂKÎ
Durup el bağlayalar karşuna yârân saf saf
6.Beyit
Mihmân : (f.i) Misafir, konuk
Müstagrak : (a.s gark’dan) Batmış
Kerem : (a.i) Asalet, soyluluk; Cömertlik, lûtuf, bağış
“Gönül ehli, âşıklar senin dert ve gamının nimetine boğulmuşlur; senin cömertliğinin sofrasına konuklar misafirler saf saf dizilirler” Baki’nin Hayatı, Eserleri ve Edebi Kişiliği
7. Beyit
Kad : (a.i) Boy
Hirâm : (f.i) Nazlı edalı, salına salına gidiş
“Kalem, senin boyunun vasfıyla bayrak gibi salınmaya başlasa, defter ve divan satır askerlerini çeker.”
8. Beyit
Erkân (a.i rükn’ün c.) Esaslar, destekler, direkler sütunlar, reisler
“Senin bulunduğun yere, mahallenin etrafına âşıklar, sanki Kâbe hareminin her yanına dizilen direkler gibi dizilmişler.” Baki’nin Hayatı, Eserleri ve Edebi Kişiliği
9.Beyit
Kadr : (a.i) değer, itibar
Seng : (f.i) Taş
Seng-i musallâ: Musalla taşı
“Ey Bâkî! Dostlar, senin kıymetini, değerini musalla taşında bilip, karşında saf saf durarak el bağlasınlar.”
GAZEL 9
(Fâilâtün / Fâilâtün / Fâilâtün / Fâilün)
Düşse zülfinden ‘arak ruhsâr-ı cânân üstine
Gûyiyâ şebnem düşer gülberk-i handân üstine
Bulmaz ol ruhsâr la ile ol kadd-i zîbâ hâletin
Bağlasan bir deste gül serv-i hırâmân üstine
Kâküli sanman görinen tâir-i devlet hümâ
Sâye salmışdur o şâhenşâh-ı hûbân üstine
Niçün ol hurşîd-i ‘âlemtâba öykindün diyü
Mâh-ı nev hançer çeker Mihr-i dirahşân üstine
Zîr-i zülfünde görenler hattunı ebr-i bahâr
Sâye salmış şandılar sahn-ı gülistân üstine
Gam degül gelse dile BÂKÎ peyâpey derd ü gam
Eksük olmaz tekyedür mihmân mihmân üstine
1.Beyit
‘Arak : (a.i) Ter; rakı
Ruhsâr (f.i) Yanak; yüz, çehre
Şeb-nem : (f.b.i) Çiy
“Sevgilin yanağının üstüne saçından ter düşse (damlasa), sanki gülen gül yaprağının üzerine çiğ damlası düşer”
2.Beyit
Zibâ : (f.s) Süslü; yakışıklı güzel
Hâlet : (a.i) Hâl, suret
“Salınan servi üzerine bir deste gül bağlasan, o güzel boy ve yanağın halini? Durumunu olamaz.”
3.Beyit
Tâir : (a.s tayerân dan) Uçucu, uçan; kuş
Hümâ : (f.i) Devlet kuşu; tahil kuşu, saadet, mutluluk; kaf dağında okyanus adalarında veya Çin’de yaşadığına inanılan efsanevi bir kuş. Baki’nin Hayatı, Eserleri ve Edebi Kişiliği
Sâye : (f.i) Gölge
Şahen-şâh : (f.b.i) En büyük, padişah, şah, padişahlark padişahı, şahlar şahı
Hûbân : (f.s. hüb’un c.) Güzeller, iyiler
“Görüneni kakül sanlayın; devlet kuşu hümâ, o güzeller şahının üzerine gölge salmıştır.”
4.Beyit
‘Âlem-tâb : (a.f.b.s) Dünyayı parlatan, aydınlatan
Öykünmek : (T.) Benzetmek, taklit etmek, özenmek
Dirahşân : (f.s) Parlak, parlayan
“O dünyayı parlatan güneş gibi yâre niçin benzedin diyerek hilâl parlayan güneşe hancer çeker.
5.Beyit
Zîr : (f.i) Alt, aşağı
Hat : (a.i) Ayva tüyü, gençlerin yüzünde yeni çıkan sakal bıyık ve sarı tüyler
“Saçlarının altında yanağındaki sarı tiylerini görenler, bahar bulutu gül bahçesinin ortasına gölge salmış sandılar. (Zannettiler)
6.Beyit
Pey-â pey : (f.zf) Birbiri ardınca; azar, azar
Tekye : (a.i. ve kâ’dan) Dayanma; güvenme
Mihmân : (f.i) Misafir, konuk
“Ey Bâkî! Birbiri ardınca kalbe dert ve gam gelse dert tasa değildir. O (Gönül) misafir misafir üstüne eksik olmayan bir tekyedir. Baki’nin Hayatı, Eserleri ve Edebi Kişiliği
GAZEL 10
(Müstef’ilün / Müste’filün / Müste’filün / Müste’filün)
Âb-ı hayât-ı la’lüne ser-çeşme-i cân teşnedür
Sun cür’a-i câm-ı lebün kim âb-ı hayvan teşnedür
Can la’lin eyler ârzu yâr içmek isder kanumı
Yâ Rab ne vâdidür bu kim can teşne cânân teşnedür
Âb-ı zülâl-i vasluna muhtâc tenhâ dil degül
Hâk üzre kalmış huşk-leb deryâ-yı ‘umman teşnedür
Bezm-i gamında cân ü dil yandı yakıldı sâkıyâ
Depret elün sür ayagı meclistde yârân teşnedür
Cânâ zülâl-i vaslunı agyâr umar ‘uşşâk umar
Âb-ı sehâb-ı rahmete kâfir müselmân teşnedür
Giryân o Leylî-veş nola sahrâya salsa BÂKÎ’yi
Mecnûn’un âb-ı çeşmine hâk-i beyâbân teşnedür
1.Beyit
Lâ’l (a.i) Kırmızı, al; kırmızı ve değerli süs taşı dudak
Cür’a (a.i) Yudum, içim
Teşne : (f.s) Susamış
“Lâl-e benzeyen dudağının hayat verici suyuna, can çeşmesi, pınarı susamıştır. Dudağının kadehinden bir yudum sun ki, ona Âb-ı hayat bile susamıştır. Baki’nin Hayatı, Eserleri ve Edebi Kişiliği
2.Beyit
“Can sevgilinin dudağını ister, sevgili ise kanımı içmek ister. Tanrım, bu nasıl bir vadidir ki, can susamış, cânân susamıştır.”
3.Beyit
Zülâl : (a.i) Saf, hafif, soğuk, güzel, tatlı su
Muhtâc : A.s Hâcet ve Hace’den c.) İhtiyacı olan, kendisine bir şey lazım olan
Tenhâ : (f.s) Yalnız, ıssız, boş, yalnız tek
Hâk : (f.i) Toprak
Huşk : (f.s) Kuru
Vasl : (a.i) Ulaşma, birleşme
“Sona kavuşmanın tatlı suyuna sadece gönül muhtaç değildir. Ona toprak üzerinde dudağı kuru kalmış derya bile susamıştır.” Baki’nin Hayatı, Eserleri ve Edebi Kişiliği
4.Beyit
Ağyâr : (a.i gayr’ın c.) Gayrılar, başkalar, yabancılar
Sehâb : (a.i) Bulut
“Ey Sâkî! Sevgilinin gam meclisinde can ve gönül yandı yakıldı. Elini kımıldat, büyük kadehi sür ki, dostlar mecliste susamıştır”
5.Beyit
Giryân : (f.i) Ağlayıcı, ağlayan
Leyli-veş : Leylâ gibi
Beyâbân : (f.i) Kır, çöl
“Ey sevgili! Sana kavuşmanın saf, tatlı suyunu aşıklar da, yabancılar da umar, bekler. Merhamet bulutunun suyuna kâfir de Müslüman da susamıştır. Baki’nin Hayatı, Eserleri ve Edebi Kişiliği
6.Beyit
“O Leylâ gibi olan (güzel), Baki’yi ağlayarak çöllere salsa şaşılır mı? Mecnûn’un gözyaşlarına çöl toprağı susamıştır:”
GAZEL 11
(Mefâ”ilün / Mefâîlün / Mefâîlün / Mefâîlün )
Açıl bâğun gül ü nesrîni ol ruhsârı görsünler
Salın serv ü sanevber şîve-i reftârı görsünler
Kapunda hâsıl itdi bu devâsuz derdi hep gönlüm
Ne derde mübtelâ oldı dil-i bîmârı görsünler
Açıldı dâğlar sênemde çâk itdüm girîbânum
Mahabbet gülşeninde açılan gülnârı görsünler
Ten-i zârumda pehlûm üstühânı sayılur bir bir
Beni seyr itmeyen ahbâb mûsîkarı görsünler
Güzeller mihribân olmaz dimek yanlışdur iy BÂKÎ
Olur vallâhi billâhi hemân yalvarı görsünler
1.Beyit
Nesrîn (f.i) Yaban gülü, ağustos gülü, van gülü, Bezay ufak ve güzel kokulu bir gül çeşiti
Sanavber . (a.i) Çam fıstığı ağacı
“(Ey sevgili) Yüzünü aç da bahçenin gülü ve nesrini o yanağı görsünler. Salınarak yüre de servi ve çam fısıtğı ağacı o edâlı yürüyüş şeklini, görsünler” Baki’nin Hayatı, Eserleri ve Edebi Kişiliği
2.Beyit
Hâsıl : (a.s husûl’den) Peydâ olan, çıkan, üreyen
“Gönlüm bu dermansız derdi hep senin kapında elde etti; Hassa, yaralı gönlümü garüp nasıl bir derak tutulduğunu anlasınlar.”
3.Beyit
Çâk : (f.i) Yarık, yırtık
Giribân : (f.i) Elbise yakası
Gül-nâr : (f.b.i) Nar çiçeği, kırmızı ve katmerli gül
“Göğsümde yaralar açıldı; sevgi gül bahçesinde açılan nar çiçeğini görsünler diye yakamı parçaladın.
4.Beyit
Zâr : (f.s) Ağlayan, inleyen; ince dermansız
Pehlû : (f.i) Vücudun iki yanından biri, yan
Üstühan : (f.i) Kemik
Mûsîkâr : (f.i) Mizmer çeşitinden sıra, kalem, düdük, kaval.
“Zayıf, güçsüz vücudumda iki yanımdaki kemikler bir bir sayılır. Beni seyretmeyen dostlar musikâne baksınlar, beni görmüş olurlar.”
5.Beyit
Mihribân : (f.b.s) Şefkatli, merhametli, muhabbetli, yumuşak huylu güler yüzlü
Yalvarı Yalvar-i Hint parası
“Ey Baki! Güzeller şefkatli, merhametli olmaz demek yanlıştır. “Aşıklar biraz yalvarıversinler vallahi billahi ok olurlar.”
GAZEL 12
(Mef’ûlü / Fâilâtü / Mefâîlü / Fâilün)
Dil derdini gamunla dil-efgâr olan bilür
Bîmâr hâlini yine bîmâr olan bilür
‘Işkun gamıyla sırrını eşk-i revânumun
Cûyâ-yı yâr u ‘âşık-ı dîdâr olan bilür
Âsîb-ı rûzgârı gülistân-ı dehrde
Sen serv-i gül’izâra hevâdâr olan bilür
Can acısını haste-i derd-i firâk olup
Dildâde-i nigâr-ı sitemkâr olan bilür
Sevdâ-yı zülf-i yârla BÂKÎ ne çekdügin
Bend-i kemend-i îşka giriftâr olan bilür
1.Beyit
Dil-efgâr : (f.b.s) Gönül derdi.
“Gönül derdini senin gamınla, veridğin acıyla gönlü yaralanmış olan bilir. Hastanın h alini yine hasta olan bilir, anlar.”
2.Beyit
Eşk : (f.i) Gözyaşı
Revân : (f.s) Yürüyen, giden, akar, su gibi akıp giden
Eşk-i revân : Akıp giden gözyaşı
Cûyâ : (f.s) Arayıcı, arayan
“Aşkın ıstırabıyla akıp giden gözyaşının sırrını, sevgiliyi arayan ve sevgilinin yüzüne âşık olan bilir.”
3.Beyit
Asîb : (f.i) Belâ, âfet, musibet, zarar
Dehr : (a.i) Dünya, alem, cihan; zaman devir
Hevâ-dâr : (f.b.s) Yâr, dost
“Cihânın gül bahçesinde rüzgârın (aynı zaman, zamanın) belâsını, gül yanaklı serviye benzeyen sana, âşık olan (kişi) bilir:” Baki’nin Hayatı, Eserleri ve Edebi Kişiliği
4.Beyit
Firâk : (a.i) Ayrılık, ayrılma
Dil-dâde : (f.b.s) Gönül vermiş âşık
Nigâr : (f.i) Resim; (resim gibi güzel) sevgili
“Can acısını ayrılık derdi ile hasta olup, resim gibi, güzel, zâlim sevgiliye gönül vermiş olan bilir.”
5.Beyit
Sevdâ : (a.s) Çok kara, çok siyah
Sevda ( (f.i) Aşk sevgi, aşırı sevgiden doğan bir çeşit hastalık
Bend : (f.i) Bağ, yular, rabıta, bağlama
Kemend : (f.i) Uzakta bulunan herhangi bir şeyi tutup çekmek üzere atılan ucu ilmekli uzun ip; güzelin saçı
Giriftâr (f.i) Tutulmuş yakalanmış, esir; düşkün, tutkun
“Ey Bâkî! Sevgilinin saçının sevdası, aşkı ile ne çektiğini, aşk kemendinin bağına tutulmuş olan birilr, anlar”
GAZEL 13
(Mef’ûlü / Fâilâtü / Mefâîlü / Feilün)
İtdi şikâr gönlümi bir şûh şehlevend
Müjgânı tîr ü kaşı kemân turası kemend
Mâzârlarda başladı nahli tonatmağa
Dil bağlayalı kamet-i bâlâ ki nahl-bend
Telh-i şarâb u gussa-i devrânı def ider
Şîrin lebin dehânuma alsam niteki kand
Bu cism-i zerd ü zâr ü nizâr ile niçe bir
Yanam firâkun âteşine nîtekim sipend
Her dûna şâh-ı gül gibi meyl itme dostum
Düşmez giyâha hemser ola serv-i serbülend
A’dâ yanunda hurrem e handân ü şâmdân
BÂKÎ gamunda zâr ü dilefgâr ü derdmend
1.Beyit
Şikâr : (f.i) Av
Şehlevend : (f.b.s) Boylu poslu, şen güzel genç
“Gönlümü boylu poslu şuh bir güzel avladı. O (güzelin)’nun kirpikleri ok, kaşı yay, alnına düşen lülesi kementtir.
2.Beyit
Nahl : (a.i) Gümüş veya mumdan yapılarak gelinlerin önünde götürülmesi ve sonra gelin odasına konulması vaktiyle adet süs ağacı
Nahl-bend : (a.f.bi.) Ağaç budayıp tanzim eden kimse; Balmumundan taklit süs ağacı yapan kimse, balmumcu.
“Gelin odasına konan süs ağacını yapan kişi, senin uzun boyuna gönül bağladığından beri çarşılarda ağacı donatmaya başladı. Baki’nin Hayatı, Eserleri ve Edebi Kişiliği
3.Beyit
Telh : (f.s) Acı
Gussa (a.i) Keder, kaygı, tasa
Dehân : (f.i) Ağız
Kand : (a.i) Şeker, şeker kamışının donmuş usâresi
“Senin şirin tatlı dudağını şeker gibi ağzıma olsam, devrin keder veren şarabının acı tadını (açlığını) giderir.”
4.Beyit
Zerd : (f.s) Sarı, solgun; soluk
Nisâr : (f.s) Zayıf, artık
Sipend : (f.i) Üzerlik tohumu
“Bu soluk, zayıf, dermansız bedenimle senin ayrılığının ateşine ne zamana kadar üzerlik tohumu gibi yanayım.”
5.Beyit
Dün : (a.i) Aşağı, aşağılık; alçak, soysuz kimse
Giyâh : (f.i) Nebat, bitki, taze ot
Hem-ser : .(f.i) Arkadaş, kafadar
Ser-bülend : (f.b.s) Başı yüksek, yüce
“Dostum her alçağa gül dalı gibi meyl etme (eğilme) ota, bitkiye arkadaşlık etmek başı yükseklerde olan serviye düşmez (uymaz, yakışmaz.) Baki’nin Hayatı, Eserleri ve Edebi Kişiliği
6.Beyit
Hurrem : (f.s) Şen, sevinçli güler yüzlü, gönül açan; taze
Handân : (f.s) Gülen, gülücü, güler, sevinçli.
Şad-mân : (f.s) Sevinçli
Dil-efgâr : (f.b.s) Gönlü yaralı olan âşık
Ad’â : (a.i, adû ve adâvu’ün c.) Düşmanlar, yâpılar
“Düşmanlar (senin) yanında şen, sevinçli, neşeli gülüyor. Bâkî ise senin üzüntünde, gönlü yaralı, kederli inlemekte.”
GAZEL 14
(Fâilâtün / Fâilâtün / Fâilâtün / Fâilün)
Lâle-hadler kıldılar gülgeşt-i sahrâ semt semt
Lâg u râgı gezdiler idüp temâşâ semt semt
‘Âşık-ı dîdâr-ı pâkündür meğer kim cûylar
Cüst ü cû eyle seni iy serv-i bâlâ semt semt
Leşker-i gam geldi dil şehrine kondı çok çok
Kopdı yir yir fitne vü âşûb u gavga semt semt
Giryeden cûy-i sirişküm sû-be-sû oldı revân
Yine Kulzüm gibi cûş itdi bu deryâ semt semt
Bir kadem bas lutf ile gel gülşene ey serv-kad
Bileler eksüklüğin her serv-i bâlâ semt semt
Şi’r-i BÂKÎ seb’a-i iklîme olmuştur revan
Okınursa yeridür bu namzm-ı garrâ semt semt
1.Beyit
Geşt : (f.i) Gezme, dolaşma
Gül-geşt (f.b.i) Gül seyri, gül gezintisi, çiçekleri seyrederek dolaşma
Sahrâ : (a.i) Kır, ova, çöl
Râg : (f.i) Dağ eteği, çayır çimen
Temâsâ : (f.i) Bakıp seyretme
Semt : (a.i) Taraf, cihet
“Lâle yanaklılar kırın her tarafında, gül seyri için gezintiye çıktılar. Her yanı seyreyleyip bahçe ve çimenliği gezdiler.”
2.Beyit
Didâr : (f.i) Yüz, görüş, görünme
Cûy : (f.i) Akarsu
Cüt ü cu : (f.b.i custen’den) Arayıp sorma, araştırma
Serv-i bâlâ : Yüksek boylu servi
“Ey yüksek boylu servi! Irmaklar senin temiz yüzünün aşığımış meğer ki, semt semt (her yerde) seni arayıp soruyorlar” Baki’nin Hayatı, Eserleri ve Edebi Kişiliği
3.Beyit
Leşger : (f.i) Asker
Fitne : (a.i) Karışıklık, belâ, ayaklanma, isyan
Aşûb : (f.s asuften’den) : Karıştıran, karıştırıcı
“Gam askeri gelip bölük bölük gönül şehrine kondu; yer yer fitne, karışıklık ve kavga koptu.”
4.Beyit
Kulzüm : (Runca) Büyük deniz, okyanu; Kızıldeniz.
Cûş : (a.i) Coşma, kaynama
Sû-be-sû : (f.zf) Taraf taraf, he taraf, her yana
“Ağlamaktan gözyaşı, ırmağım hertarafa, her yana aktı. Bu deniz yine umman (Kızıldeniz) gibi her taraftan coştu.”
5.Beyit
İklim : (a.i) Ülke, kıt’a; bir yerin hava şartları
Seb’a İklim : Yedi ülke Eskiden dünyanın bilinen kısmı ekvatordan kuzey kutbuna kadar yedi kısma ayrılmışıtr. Bu yüzden yedi iklim bütün dünya demektir.
Revân : (f.s) Yürüyen, akan
Garra : (a.s) Ak, parlak
“Bâkî’nin şiiri yedi ülkeye akıp gitmiştir. Bu parlak, şiir semt semt, her tarafta okunsa yeridir.
GAZEL 15
(Fâilâtün / Fâilâtün / Fâilün)
Sözlemez küşmiş bana cânâna söylen söylesün
Neyledüm ol yâr-ı âlîşâna söylen söylesün
Nâz-ıla güftâra gelmezse helâk eyle beni
Ol cefâ vü cevri bî-pâyâna söyle söylesün
Derd-i ışkı gayrıdan sorman ne bilsün çekmeyen
Anı yine ‘âşık-ı nâlâna söylen söylesün
Hârı zahmından nele çekdügümi gülzârda
Bâgbân-ı bülbül-i giryâna söylen söylesün
Bâkıyâ din turmasun güftâraa tâkat kalmadı
Vaktıdur ol husrev-i devrâna söylen söylesün
1.Beyit
Cânâne : (f.i) Sevgili
Âlî-şân : (a.b.s) Şanı şerefi yüksek
“Sevgili bana küsmüoş söylemez, söyleyin de konuşsun. O, şanı şerefi yüksek sevgiliye ben ne yaptı, söyleyin, söylesin. Baki’nin Hayatı, Eserleri ve Edebi Kişiliği
2.Beyit
Güftâr : (f.i) Söz
Helâk : (a.i) Ölmek, mahvolmak; aşırı yorulmak
Cevr : (a.i) Haksızlık, ezâ cefâ, eziyet, zulum; sitem
Pâyân : (f.i) Son, nihayet, uç, kenar
Bî-pâyân : Sonsuz, sınırsız
“Naz ile söze başlamazsa, beni mahveder; o zulmü ve eziyeti sonsuz olana söyleyin, benile konuşsun.”
3.Beyit
Nâlân : (f.s) İnleyici, inleyen
“Aşık derdini, başkasından sormayın, çekmeyen ne bilsin; onu yine inleyen âşığa sorun, söylesin.
4.Beyit
Hâr : (f.i) Diken
Zahm : (f.i) Yara
Bağ-ban : (f.b.i) Bahçıvan, bağcı
“Gül bahçesinde diken yarasından neler çektiğimi ağlayan bülbülün bahçıvanına söyleyin (sorun), söylesin”
5.Beyit
Devrân : (a.i) Dönen, dünya felek; zaman, devir; baht, talih, kader
Hüsrev : (f.i) Padişah, hükümdar, sultan
“Ey Bâkî! Devrin sultanına söyleyin, benim konuşmaya gücüm, kuvvetim kalmadı, zamınıdır söyleyin de durmasın, konuşsun.” Baki’nin Hayatı, Eserleri ve Edebi Kişiliği
GAZEL 16
(Mef û lü / fâ’ilâtü / Mefâ’îlü / fâ’ilün)
İrdim figan ü zâr ile ol âtsâna ben
Çıktım kemend-i nâle ile âsmâna ben
Lü’lü dişin gamıyla sirişkim güherlerin
Dizdim ümîd ristesine dâne dâne ben
Yâd-ı lebinle câm-ı mey-i lâ’l-fâm içün
Kûy-i mugaanı geşt iderin hâne hâne ben
Subh-i visâlin ermedi pâyâna yetti ‘ömr
Şâm-ı gamında şem’ gibi yana yana ben
Cevr ü cefânı çekmeğe sevdi gönül seni
Derd ü belâya geldim efendi cihâna ben
Bâkî müsahhar oldu bana kişver-i suhân
Geçtim serîr-i nazma bugün husrevâne ben
1.Beyit
Âstân : (f.i) Eşik
Âsmân : (f.i) Gök, semâ
Figân : (f.i) İstirıp iye bağırıp çağırma, inleme
Zâr : (f.s) Ağlayan, inleyen
Kemend-i nâle : İnleme kemendi
“Ben feryat ve inleme ile o eşiğe ulaştık: Sevgilinin eşiği inleme kemerdi ile gökyüzüne çıktım.
2.Beyit
Lû’lü : (a.i) İnci
Güher : (f.i) Cevher
Şirişk : (f.i) Gözyaşı
Rişte : (f.i) İplik, tire
“Ben, senin inci gibi olan dişinin üzüntüsüyle, kederiyle akıttığım gözyaşı cevherlerini umut ipliğine dizdim.”
3.Beyit
Lâ’l-fâm : Lal renkli, kırmızı renkli
Mugân : (f.i mugun c.) Ateşe tapanlar
Geşt : (f.i) Gezme, seyretme, dolaşma
“Senin dudağına anarak, la’l renkli şarap kadehi için meyhaneciler sokağını, mahallesini ev ev dolaşırım.”
4.Beyit
Subh : (a.i) Sabah, sabah vakti
Visâl : (a.i vesl’dan) Ulaşma, bitişme; sevgiliye kavuşma
Pâyân : (f.i) Son, nihayet
Şâm : (f.i) Akşam
Şem’ ( a.i) Mum
“Senin gamının akşamında mum gibi yana yana (yanakak) ömrüm sona erd, tükendi, ama sana kavuşma sabahı hala gelmedi.” Baki’nin Hayatı, Eserleri ve Edebi Kişiliği
5.Beyit
Cevr (a.i) Haksızlık, ezâ, eziyet
“Efendi, (sevgili)! Gönül, seni, keder ve eziyetini çekmek için sevdi. Ben bu dünyaya dert ve belâ için geldim.”
6.Beyit
Müsahhar : (a.s sihriyy’den) Teslim edilmiş, ele geçirilmek
Kişver : (f.i) İklim, memleket, vilayet, ülke
Suhân : (f.i) Kelâm, söz, kavl
Serîr : (a.i) Taht
Hüsrevân : (f.i) Hüsrev’in c) Padişahlar, hükümdarlar, sultanlar.
“Bâkî, söz ülkesi bana teslim edildi. Bırakıldı. Bugün nazım tahtına sultan gibi oturdum.
GAZEL 17
(Mefûlü / Mefa’îlü / Mefâ’îlü / Fâ’ülün)
Hoş geldi bana mey-kedenin âb u hevâsı
Vallahi güzel yerde yapılmış yıkılası
Men’eyler imiş mes’ele-i ‘aşkı müderris
Ey hâce anın var ise yaklaştı kazâsı
Gitmez o mehin râ gibi hancer kemerinden
Üftadelerin öldürür âh işte bu râsı
Zibâ yaraşur hil’at-i nâz ol boyu serve
İki kolumı kılsam ana bil dolaması
Dikkatler ile seyr ederiz yârı serâpâ
Görmez mi idik biz de eğer olsa vefâsı
Dünyâ değer ol mâh-lika dilber-i garrâ
Yûsuf’ta dahi yoktur anın hüsn ü behâsı
Meddâh olalı çeşm-i gazâlânına Bâkî
Öğrendi gazel arzını Rûm’un şu’arâsı
1.Beyit
Mey-gede : (f.b.i) Meyhâne
“Bana meyhanenin havası ve suuy hoş geldi. Vallahi yıkılası güzel yerde yapılmış”
2.Beyit
Men : (a.i) Yasak etme, bırakmama; durdurma, esirgeme
Hace : (f.i) Efendi, ağa, başkan; üstad
Kazâ : (a.i) Kaderin meydana gelişi, Hak tarafından takdir olunan şeylerin vukua gelmesi
“Müderris aşk meselelerini yasak edermiş. Ey hoca, onun kaderinde var ise başına bir kaza gelmesi yaklaştı.”
3.Beyit
Ûftâde : (f.s) Düşmüş, düşkün, âşık
Hançer : (a.i) Bıçak, ucu sivri bıçak
“O ay yüzlü güzelin kemerinden râ harfine benzeyen hançer eksik olmaz. Ah işte düşkünlerini, âşıklarını bu râ’sı (râ harfine benzer hanceri) öldürür.” Baki’nin Hayatı, Eserleri ve Edebi Kişiliği
4.Beyit
Zıbâ : (f.s ) Süslü; güzel yakışıklı
Hil’at : (a.) Eskiden padişah veya vezir tarafından takdir edilen, beğenilen kimseye giydirilen süslü elbise, kaftan, bel daolaması, kuşak, kener
“O selvi boyluya, naz kaftanı, elbisesi ne güzel yakışır, yaraşır. İki kolumu ona bel dolamısı yapsam (kemer gibi dolasam) Baki’nin Hayatı, Eserleri ve Edebi Kişiliği
5.Beyit
Ser-â-pa : (f.zf) Baştan ayağa kadar, bütün, hep
“Sevgiliyi baştan ayağa dikkatle seyrederiz; eğer vefası olsa biz de görmez miydik?”
6.Beyit
Mâh-likâ : (f.b.s) Ay, yüzlü güzel
Garrâ : (a.s) Parlak beyaz, gösterişli; alında beyaz bir lekesi olan
Hüsn : (a.s) Güzel, iyi; güzellik, iyilik
Bahâ : (f.i) Kıymet, bedel, değer
“O, ey yüzlü parlak güzel dünyâ değer, onun güzellik ve değeri Yusuf’ta bile yoktur”.
7. Beyit
Meddâh : (a.s medh’den) Daha, (pek, en çok) medh eden, öven
Gazâl : (a.i) Ceylân, geyik; moral, ahu
Şu’arâ : (a.i şâirin c.) Şairler, ozanlar
“Bâkî, ahu gözlerini övücüsü olduğundan beri, Anadolu şairleri gazel tarzını öğrendi.
GAZEL 18
(Mef’ûlü / Mefâîlü / Mefâîlü / Feûlün)
Cânâne cefâ kılsa nola cânâ safâdur
Agyâr elemin çekdügümüz yâ ne belâdur
Her tac olımaz fakr ü fenâ şâhına sertâc
Terk ehlinün iy hâce biraz başı kabadur
İzün tozına âyîne-veş sürdi yüzin dil
Maksûd benüm pâdişehüm kesb-i hevâdür
Şevk ehlineşol câmı sunar sâki-i ‘ışkın
Kim ‘akla cilâ kalbe safâ rûha gidâdur
1.Beyit
Ağyâr : (a.i gar’in c.) Gayrılar, başkalar, yabanhcılar
Elem : (a.i) Ağrı, acı, sızı, sancı; keder dert, madde ve manevi ıstırap
“Sevgili cefâ etse nola, ne çıkar? Can için sefadır Yabancıların, rakiplerin derdini çekitğimiz ya ne beladır?.”
2.Beyit
Ser-tâc : (f.b.s) Baş tacı olan ,çok sevilen sayılan
Fenâ : (a.i) Yok olma, yokluk, geçip gitme. “Bekâ”’nınzıdıd. (Tasavvufta maddi varlıklardan sıyrılıp Hakka ulaşma)
“He tac “fakr v fena” şâhına, sultanına baş tacı olamaz. Ey efendi! ‘Terk ehlinin başı biraz kabadır.”
3.Beyit
Âyine : (f.i) Ayna
Âyîne-veş : (f.b.i) Ayna gibi
Maksüd : (a.s. kasd’den) Kasd olunan, isteilen şey, istek
Kesb : (a.i) Çalışıp kazanma
“Senin izinin tozuna gönül ayna gibi yüzünü sürdü. Benim padişahım! İstenilen şey sâfâ (parlaklık) Kazanmaktır.
4.Beyit
Şevk : (a.i) Şiddetli arzu; keyif, neşe, sevinç
“Aşk sâkîsi şevk ehline, aklaparlaklık, gânle şenlik, ruha gıda olan kadehi sunar.”
Hep derd ü belâdur güzelüm mihr ü mahabbet
Âlemde hemân mihr ü vefa hüsn-i edâdur
Vallaha gazel söylemeden çokdan usanduk
Maksûd hemân hâside bir pâre ezâdur
Sâki mey-i BÂKÎ’yi getür bezme safâ vir
Çün kâr-ı cihan âkıbetü’l-emr fenâdur
5.Beyit
Mihr : (f.i) Güneş
Muhabbet : (a.i) Sevgi
“Güzelim! Sevgi ve şefkat hep dert ve belâdır, dünyada sadece sevgi ve vefa güzel bir edadır.”
6.Beyit
Hâside : (a.s Hased’den) Hased eden, kıskanan, kıskanç
Pâre : (f.i) Parça, sayı, bölük
“Gazel söylemekten vallâhi çoktan usandı, bıktık, maksad yalnız kıskanç kimseye bir parça eza eza etmek eziyet vermektir. Baki’nin Hayatı, Eserleri ve Edebi Kişiliği
7. Beyit
Kâr : (f.i) İş, güç, iş; kazanç
“Akıbet : (a.i) Nihayet, son
“Sâki! Madem dünyanın işi sonunda yok olmaktır; Baki’nin (veya ölümsüzlük) şarabını getir, mecalise keyif ver”.
GAZEL 19
(Feilâtün / Feilâtün / Feilâtün / Feilün)
Eylesün valsını dermân dil-i bîmâre meded
Dostlar işte ben öldüm bana bir çâre meded
Güher-i câmı yitürdük bizi gam öldürüyor
Sâkıyâ gel bulıvir kanda ise ara meded
Saklayu tutmadınuz aldılar elden câmı
Vâkıf itmen sakınun kimseyi esrâra meded
Zahm-ı sînemden okun pârelerin hep alma
Tursun Allah’ı seversen hele bir pâre meded
Gice tenhâ işiği hâkine yüzler süreyin
Sakınun kimse haber virmesün agyâre meded
Mededin kalmadı feryâd ü figan eyleyecek
Sana kimden ire iy BÂKÎ-i biçâre meded
1.Beyit
Bimâr : (f.s) Hasta, sayru
Vasl : (a.i) (bir şeyi başka bir şeye) Ulaştırma, birleştirme; ulaşma; kavuşma
Meded : (a.i) Yardım; imdat; aman, eyvah
“Hasta gönüle, sana kavuşmayı derman eylesin dostlar, işte ben öldüm aman bana bir çare!”
2.Beyit
Sâkî : (a.s. saky’dan) Su veren, su dağıtan; kadeh, içki sunan
“Kadehin cevherini yitirdik, bizi gam, keder öldürüyor. Ey saki, gel, nerede ise ara buluver meded, yardım.
3.Beyit
Esrâr : (a.i sırrın c.) Gizlenilen ve bilinmeyen şeyler
“Saklayıp korumadınız, kadehi elden aldılar. Aman sırlarıkimseye vakıf etmeyin, sakının.”
4.Beyit
Zahm : (f.i) Yara
Sîne : (f.i) Göğüs, yürek
“Göğsümün yarasından okunun parçalarını hep alma. Aman, Allahı seversen hele bir parça(sı) dursun.”
5.Beyit
Tenhâ : (f.s) Yalnız, ıssız, boş; yalnız, tek
Hâk : (f.i) Toprak
“Gece, yalnızca eşiğinin, kapının toprağına yüzler süreyim. Aman sakın kimse yabancıya haber vermesin.
6.Beyit
Bî-çâre : (f.b.s) Zavallı, çaresiz
“Ey zavallı, çaresiz Bakî; ağlayıp, inleyerek bağırmaya gücün kalmadı, sana kimden yardım yetişsin, erişsin.”
GAZEL 20
(Mef’ûlü / Fâ’ilâtü / Mefâ’îlü / Fâ’ilün)
Ten pây-mâl ü serde gam-ı ‘aşk-ı yâr ise
Kaldım ayakta elde değil ihtiyâr ise
Mahbûb u mey mülâzemetinden kaçardı dil
Geldi yetişti bir yanadan nev-bahâr ise
Hâtır kenâra mâil iken bahr-i ‘aşkta
Girdâba saldı fülk-i dili rûzgâr ise
Cevr ü cefâlar etmede hod baştan aştı çerh
Turmaz ‘itâb ü nâz eder ol şîvekâr ise
…..
Bâkî cihanda resm-i vefâdan nişâne yok
Yâr adın anma ‘aklın eğer sana yâr ise
1.Beyit
Pây-mâl : (f.b.s.) Ayak altına alınmış, çiğnenmiş
Ser : (f.i) Baş, kafa
İhtiyâr : (a.i) Seçme, seçilme
“Vücut ayak altında, sevgilinin aşkının gamı kederi ise baştadır. (baş üstündedir). Seçmek elimde olmadığı için ayakta (ayak altıda) kaldım.” Baki’nin Hayatı, Eserleri ve Edebi Kişiliği
2.Beyit
Mahbûb : (a.s. Hubb’dan) Muhabbet olunmuş, sevilmiş, sevilen, sevgili
Mülâzemet : (a.i vüzum’dan) Bir yere veya kimseye sımsıkı bağlanma
“Gönül sevgiliye ve şaraba bağlanmaktan kaçardı, ama bir tarafdan da ilkbahar geldi, ulaştı.”
3.Beyit
Mâil : (a.s mey’den) Bir yana eğilmiş, eğik; hevesli, istekli, düşkün
Girdâb : (f.i) Suların döndüğü ve çukurlaşıtğı yer, anafor, çevrinti
Fülk : (a.i) Gemi, sandal, kayık
“Gönül, aşk denizinde kıyıya varmayı isterken, dilerken rüzgar gönül gemisini suların içine aldı, çekti
4.Beyit
Hod. (f.zm) Kendi
İtâb : (a.i) Azarlama, paylama, tersleme; darılma
Şîve-Kâr : (f.b.s) Şivili, işveli cilveli
“Dünyanın sıkıntısı, cefası başımızdan aştı, o cilveli güzel ise durmadan naz edip azarlıyor.”
5. Beyit
Resm : (a.i) Yazma, çizme; desen; eser, iz, alamet, nişân
Vefâ : (a.i) Sözünde durma, sözünü yerine getirme
Nişâne : (f.i) İz, alamet, belirti
“Ey Bâkî dünyada sözünde durup, yerine getirmedekten eser, iz yok, aklın sana yâr ise, sevgilin adını anma!”
GAZEL 21
(Mef’ûlü / mefâ”îlü / mefâ’îlü / fa’ûlün)
Feryâduma ol kâmeti şimşâd yetişmez
Benzer ki anun gûşına feryâd yetişmez
Ser-menzile ‘uşşâk erişür cümleden evvel
Ol mertebeye sa’y ile zühhâd yetişmez
Ahumdan önürdi yetişür kapuna eşküm
Germiyyet ile şöyle gider bâd yetişmez
Yollarda kalur râr-rev-i Ka’be-i vaslun
‘Ömr âhır olur mevt erişür zâd yetişmez
Bu ‘arsada Bâkî niçe üstâda yetişti
‘Âlemde bugün ana bir üstâd yetişmez
1.Beyit
Şimşâd : (f.i) Şirşir ağacı
Gûş : (f.i) Kulak
“O, boyu şimşir ağacı gibi olan (güzel) ağlayıp inlememe koşup gülmez. Herhalde kulağına feryadım ulaşmamış olacak”
2.Beyit
Menzil (a.i Nuzûl’den) İnilen, konulan yer; konak yeri; bir günlük yol
Ser-menzil : (f.a.b.i) Varılmak istenen yer; son konak
Sa’y (a.i.c.mesai) Çalışma, gayret etme, Hac sırasında, Mina ve Safâ tepeleri arasında yedi kez koşma
Zühhâd : (a.s. Zâhid’inc.) Zahidler, çok aşırı sofular; kaba sofular
Uşşâk : (a.i. aşık’ın c.) Âşıklar
“Âşıklar, varılmak istenen en son durak, konak yerine herkesten önce varırlar. O mertebeye çalışıp, gayret etmekle zahitler erişemezler.” Baki’nin Hayatı, Eserleri ve Edebi Kişiliği
3.Beyit
Önürdi : (t.) Evvel, önce
Germiyyet (Farsça olan kelime yanlış olarak Arapça türetilmiş) Hararet, sıcaklık şevk,
Eşk : (f.i) Gözyaşı
Bâd : (f.i) rüzgâr
“Gözyaşım senin kapına âhımdan önce vardı, erişti; öyle hızlı akıp gider ki arkasından rüzgâr bile yeiteşemez.”
4.Beyit
Râh : (f.i) Yol
Râh-ı rev-i Kâbe vaslı: Kavuşma Kabesinin yolcusu
Mevt : (a.i) Ölüm
“Sona kavuşma Kâ’be’sinin yolcusu yollarda kalır, ömür sona erer, tükenir, ölüm ulaşır; ama sana yetişemez, ulaşamaz.” Baki’nin Hayatı, Eserleri ve Edebi Kişiliği
5.Beyit
‘Arsa: (a.i) Yer, toprak; meydan, alan
“Bâkî bu alanda nice üstadlara yetişti; bugün dünyada ona hiçbir üstâd yetişen”(ulaşamaz)
GAZEL 22
(Fâilâtün / fîlâtün / fâilâtün / fâilün)
Gülsitan bezm-i şarâb ü câm-ı mey güldür bana
Kulkul-i hulk-i sürâhî savt-ı bülbüldür bana
‘Ârızında ol iki zülf-i girihgîrin senin
Suya konmuş iki garrâ tâze sünbüldür bana
Seng-i bîdâdınla serde zahm-ı hûnînim ki var
Gûşe-i destârda rengin karanfüldür bana
Mest ü medhûşum velî hâlî mey-i engûrdan
Lâ’l-i nâbın hâleti keyfiyet-i müldür bana
Hayder-i Kerrâr’ıyım meydân-ı nazmın Bâkîyâ
Nevk-i hâme Zülfekar u tab’-ı Düldül’dür bana
1.Beyit
Kulkul : (a.s) Bir şeyin hareketinden deprenmesinden çıkan ses
Hulk : (a.i) Huy, tabiat
Savt : (a.i) Ses, seda; bağırma, haykırma
“Şarap meclisi bana gülbahçesi ve şarap kadehi de güldür. Sürahinin kadehe dökülürken çıkardığı ses bana bülbül sesidir.” Baki’nin Hayatı, Eserleri ve Edebi Kişiliği
2.Beyit
Ârız : (a.i) Yanak
Girîn-gir : (f.b.s) Düğüm tutmuş; düğümlü, dolaşık
Garrâ : (a.s) Ak, parlak, güzel, gösterişli, şatafatlı
“Yanağının iki tarafında saçınınbukleleri, kıvrımları benim için suya konmuş iki taze sünbüldür.”
3.Beyit
Bidâd : (f.i) Zulüm, işkence; s. Zalim
Hûn : (f.i) Kan
Gûşe : (f.i) Köşe, bucak
Destâr : (f.i) Sarık, tülbent
“Senin işseknce, zulümünün taşının başımda açtığı kanlı yara; sanki sarığımın köşesinde kırmızı renkli bir karanfildir.” Baki’nin Hayatı, Eserleri ve Edebi Kişiliği
4.Beyit
Medhûş : (a.s dehşet’den) Dehşete uğramış, şaşırmış, kormuş, ürkmüş.
Engûr (f.i) Üzüm, şarap
Nâb : (f.s) Halis, saf, arı; katıksız; berrak
Halet : (a.i) Hal, suret, keyfiyet
“Üzüm şarabını içmeden, sarhoş ve hayrân gibiyim. Dudağının saf ve berrak hali, bana şarabın tesiri gibidir. (Tesirini verir).”
5.Beyit
Nevk : (f.i) Sivri uç
Nevk-i hâne: kalemin sivri ucu
Hame : (f.i) Kalem
Tab’ : (a.i) Tabiat, huy, yaradılış
“Şiir meydanının Haydar-i Kerrârıyım, (Hz. Alisi’yim) düşmana tekrar tekrar saldıran Allah’ın aslanıyım benim kalemimin ucun zülfikar ve karakteri benim içi Düldül ile müsaridır.”
GAZEL 23
(Mefâîlün / mefâîlün mefâîlün mefâîlün)
Müheyyâ oldı meclis sâkıyâ peymâneler dönsün
Bu bezm-i rûh bahşın şevkına mestâneler dönsün
Dilâ câm-ı şerâb-ı ‘aşkı- yârı şöyle nûş it kim
Felekler güm güm ötsün başına humhâneler dönsün
Hayâl-i şem’-i ruhsârın ko yansun hâne-i dilde
Yakup ol şem’a Perin şevkıle pervâneler dönsün
Sen ağyârla devr ittin şehâ peymâne bir alem
Ser-i kûyin tolaşub âşık-ı biçâreler dönsün
Bu bezm-i dil-güşâya mahrem olmaz Bâkıyâ herkes
Di gelsün ehl-i diller gelmesün bîgâneler dönsün
1.Beyit
Müheyyâ : (a.s Hey’et’den Âlâde, hazır, tamamlanmış
Peymâne : (f.i) Büyük kadeh
Mest-âne (f.zf ve s.) Sarhoşa yakışacak şekilde, şarhoşça, sarhoşcasına
Ruh-bahş : (a.f.b.s) Ruh bağışlayan, canlandıran
“Ey sâki meclis hazır oldu, tamamlandı, kadehler dönsün; bu ruh bağışlayan meclisin neşesiyle, coşkusuyla, sarhoşlar dönsün.”
2.Beyit
Nûş : (f. S nûşî’den öcmek) “İçen, içici” manalarıyla kelimelere takılır
Nûş-bâd : (f.b.i) Afiyet olsun
Hum-hâne : (f.b.i) Şarap küplerinin bulunduğu yer, meyhâne
“Ey gönül! Sevgilinin aşk şarabının kadehini öyle iç ki, gökler güm güm ötsün, başına meyhaneler dönsün.”
3.Beyit
Perr, per : (f.i) kanat; aydınlık; yaprak; uç
Şem’ : (a.i) Mum
“Yanağının mumunun hayali bırak gönül evinde yansın; pervaneler o mumda kanadını o mumda yakıp neşeyle dönsün.”
5.Beyit
Dil : (f.i) Gönül, yürek
Dil-gûşâ : (f.b.s) Gönül açan, iç açan, kalbe ferahlık veren
Ehl-i dil : Gönül adamı, gönül dilinden anlayan (kimse)
Bî-gâne : (f.b.s) Kayıtsız, İlgisiz; yabancı
“Ey Bâkî, bu gönül açan meclies herkes mahrem olmaz; gönül sahiyeri gelsin söyle yabancılar gelmesin, dönsün.”
GAZEL 24
(Feilâtün / Feilâtün / Feilâtün / Feilün)
Hâlk-i âlem ezelî böyle perîşân ancak
Kimi handân kimi giryân kimi nâlân ancak
Kimisi bübül-i nâlân-ı gül-i ‘ârız-ı yâr
Kimi pervâne-i şem’-i ruh-i cânân ancak
Pâymâl olmada âhır şütür-i gerdûna
Pâdişâh ile gedâsı hele yeksân ancak
Bu cihan kimine kasr-ı tarab ü’ayş ü safâ
Kiminün mihnet ile başına zindân ancak
BÂKÎ’yâ hângeh-i âlem-i hayretde hemân
Her gelen kimse bu esrâr ile hayrân ancak
1.Beyit
Hâlk : (a.i) Yaratma, yaratılma
Ezelî : (a.s) Öncesiz, başlangıçsız
Perîşan : (f.s) Dağınık, karışık
“Cihanın yaradılışı, ezelden beri böyle perîşândır, karışıktır; kimi güler, kimi ağlar, kimi de inler.”
2.Beyit
“Kimi, sevgilinin yanağının gülünün inleyen bülbülü, kimisi’de ancak sevgilinin yanağının mumunun pervanesidir.”
3.Beyit
Pây-mâl : (f.b.s) Ayakaltında kalmış, çignenmiş
Âhır (a.s) Son, sonraki, en sonra
Şütür : (f.i) Deve
Gerdûn : (f.s) Dönücü, dönen, devreden
Gedâ : (f.s) Dilenci, yoksul
Yeksân : (f.b.s) Düz, beraber
“Sonunda felek devesinin ayakları altıda kalınca, çiğnenince, padişah ile yoksul o zaman bir olur.”
4.Beyit
Tarab : (a.i) Sevinçlilik, şenlik; sevinçten gelen çoşkunluk ays ve sefa
Minnet : (a.i) Zahmet eziyet; gam, keder, sıkıntı, dert
Zindân : (f.i) Karanlık, yer altı hapishanesi pek karanlık, sıkıntılı yer
“Bu alem kimine yiyip için eğlenme ve zevk köşküdür; kimine de sıkıntı, gam, kederle sadece başına bir zindandır.
5.Beyit
Hân-geh : (f.b.i) Dervişlerin evi, tekke
Esrâr : (a.i Sırr’ın c.) Sırla gizlenilen ve bilinmeyen şeyler, aklın eremeyeceği işler.
“Ey Bâkî! Hayret dünyasının tekkesinde hemen her gelen kişi, bu sırlarla şaşkına dönmüştür. (hayrete düşmüştür)
GAZEL 25
(Mef’ûlü fîlâtü mefâîlü fâilün)
Her giz ne kadr ü câh ü ne sîm ü zer isterim
Bir serv boylu dilber-ü sîmin ber isterin
Bâğ-ı bihişt-i kûyine yârın irem diyu
Hak’tan hemîşe uçmağa bâl ü per isterim
Sahrâ vü kûhu geşt ü güzâr ittüğüm bu kim
Dîvâne gönlüm eğliyecek bir yer isterin
Sîm-i sirişki harc iderin hâk-i pâyine
İksîr-i ‘aşk tâlibiyin cevher isterin
Rûz-i gamında gamzene meyl ittiğim bu kim
Kendim helâke kasd iderin hancer isterin
Meylim cihanda bâde-i gülgûnedir benim
Ma’cûn olursa bâri leb-i gülgûnedir benim
Bâkî gedâ-yi meykede-i ‘aşk olup yine
Bezm-i gamından ol sanemin sâger isterin
1.Beyit
Her giz : (f.zf) Asla, katiyen, hiçbir vakit, hiçbir süretde
Câh : (a.i) İtibâr, makam
Sim : (f.i) Gümüş
Zer : (f.i) Altın; akçe, para
“Hiçbir zaman ne itibar ve makam ne de altın ve gümüş isterim. Selvi boylu, gümüş gibi parlak göğüslü bir dilber, sevgili isterim.” Baki’nin Hayatı, Eserleri ve Edebi Kişiliği
2.Beyit
Bihişt : (f.i) Cennet, uçmak
İrem : (a.hi.) Âd kavmi zamanında, şedded tarafından yapılan sahte cennet bahçeleridir.
Hemîşe : (f.zf.) Daima, her vakit, her zaman
Bâl : (f.i) Kanat
Perr : (f.i) Kanat
“Sevgilinin cennete benzer bulunduğu yerin bahçesine varayım, erişeyim diye, daima Allah’tan uçmak için kanat isterim.”
3.Beyit
Sahrâ : (a.i) Kır, ova, çöl
Kûh : (f.i) Dağ
Geşt ü Güzâr : Gezme, gezip tozma; geçme
“Çölleri ve dağları gezip dolaşmamın nedeni, deli gönlümü avutacak bir yer bulmak istememdendir.”
4.Beyit
“Gözyaşlarımın güşününü senin ayak toprağına harc ederim, akıtırım. Ben aşk iksirinin heveslisi, talibiyim; cevher (elde etmek) istiyorum” Baki’nin Hayatı, Eserleri ve Edebi Kişiliği
5.Beyt
Rûz : (f.i) Gün; gündüz
Gamze : (a.i) Süzgün bakış ; yan bakış
Helâk : (a.i) Mahvolma, ölme; harcanma; çok yorulma
“Gam gününde (senin) yan bakışına meyletmemin sebebi, kendimi öldürmek için harçer istememdendir.”
6.Beyit
Gül-güne : (f.b.s.) Gül renkli, pembe
Ma’cun : (a.i acn’den) Hamur kıvamında olan şey; hamur kıvamına getirilmiş ilaç; uyuşturucu maddelerden süzme afyon.
“Bu dünyada isteğim, gül renkli şaraptır. Eğer macun olursa, bari sevgilinin dudakları olsun isterim.”
7.Beyit
Sanem : (f.i) Put; güzel kimse
Sâgar : (f.i) Kadeh, içki bardağı
“Ey Bâkî, aşk meyhanesinin dilencisi, fakiri olup, yine o put gibi (güzel olan9 yârin, sevgilinin gam meclisinden kadeh isterim.” Baki’nin Hayatı, Eserleri ve Edebi Kişiliği
GAZEL 26
(Fe’ilâtün / fe’îlâtün / fe’ilâtün / fe’ilün)
Sîneye çekmeğe bir serv-i gül-endâm olsa
Serkeş olmasa igen ‘aşıkına râm olsa
Biz dahi kaailiz insâfa dilâ bûs ü kenâr
Her gün olmazsa hele bâri her ahşam olsa
Mevsim-i gülde nolur medrese vü mescidden
Leb-i cûy ü leb-i cânân ü leb-i câm olsa
Künc-i meyhâne ile gûşe-i gülşen birdir
Sakî-i lâle-izâr ü mey-i gül-fâm olsa
Terk ederdi mey ü mahbûb hevâsın Bâkî
Canda sabr u dil-i âvârede ârâm olsa
1.Beyit
Gül-endâm : (f.b.s) Gül boylu, nazik, güzel endamlı
Ser-keş : (f.b.s) Dikbaşlı, baş kaldıran; inatçı; itâatsiz
Râm : (f.s) İtâat eden, boyun eğen, kendini başkasının emirlerine bırakan
“Göğse çekmeye gönül olan bir güel endamlı servim olsa, dik başlı olmasa, âşığına boyun eğse.”
2.Beyit
Kail : (a.s kavl’den ) Razı olmuş, boyun eğmiş
İnsâf : (a.i) Merhamete, vicdâna veya mantığa dayanan adalet
Dilâ : Ey gönül
Bûs : Öpme, öpücük
“Ey gönül! Biz de adalete razıyız, boyun eğmişiz, öpme ve kucaklama her gün olmasa bari her akşam olsa.
3.Beyit
Leb-i cûy : Irmak kenarı
“Gül mevsiminde medrese ve mescidden ne olur? Irmak kenarı, sevgilinin dudağı ve kadehin kenarnı olsa”
Beyit
Künc : (f.i) Köşe, bucak
Gûşe (f.i) Köşe, bucak
Lâle-izâr : (f.b.s) Kale yanaklı
“Lâle yanaklı sâki ile gül renkli şarap olsa, leyhane köşesi ile gül bahçesinin köşesi birdir.”
Beyit
Âvâre : (f.s) Serseri, boş gezen, işsiz güçsüz, aylak; dağınık perişan
Dil-i avâre : Serseri gönül
Âram : (f.i) Durma, eğlenme, dinlenme
“Canda sabır ve serseri gönülde dinlenme olsa, Bâkî şaraba ve sevgiliye duydğu arzuyu çoktan bırakırdı.
GAZEL 27
(Mefâîlün / mefâîlün / mefâîlûn / Mefâîlün)
Gel ey dil halka-i müşgîn-i zülf-i pür şikenden geç
Düşersin d âm-ı tezvîre reh-i mekr ü fîtneden geç
Sana cây-i hirâm ey nahl-i bâlâ gülşen-i candır
Nesîm-i nevbahârî gibi gel sahn-ı çemenden geç
Neden bu menzil-i hâkîde ârâm ihtiyâr itmek
Senin candır yerin ey tîr-i dilbersen bedenden geç
Bu bâzâr içre düşmez dâne-i ekşim gibi gevher
Gel ey can riştesi şindengeru dürr-i ‘Aden’den geç
Kemend-i zülfü ey Bâkî sana çok bend geçmiştir
Velî sen gamze i hun-rîzi cevrin gör geçenden geç
1.Beyit
Müşgin : (f.i) Miskli, m isk kokolu; Siyah kapkara şey
Şiken : (f.i) Büklüm, kıvrım
Dâm : (f.i) Tuzak, ağ
Tezvîr (a.i zevr’den) Yalan, dolan; ara bozmak ve bilhassa fenalık için yapılan kovuculuk
Reh : (f.i) Yol
Mekr : (a.i) hile, düzen
“Ey gönül, misk gibi kokan kıvrımlı saçların halkasından gel, geç! Bu hile, düzen ile karışıklık yolundan vazgeç, yoksa yalan dolan tuzağına düşersin.” Baki’nin Hayatı, Eserleri ve Edebi Kişiliği
2.Beyit
Hirâm : (f.i) Salınma, salınarak edalı yürüme
Nahl : (a.i) Hurma ağacı
Nesîm : (a.i nesm’den) Hafif rüzgâr
“Ey hurma ağacı boylu (güzel, sevgili)! Senin salınıp dolaşacağın yer, canın gül bahçesidir. İlkbahar rüzgarı gibi gel, çimenlik alanından vazgeç!
3.Beyit
Hâkî : (f.s) Toprak rengi, toprakla ilgili
Tîr : (f.i) Ok
“Ey sevgilinin (gamzesi, yan bakışının) oku! Bu t oprak yerde kalmayı neden istersin! Bedenden vazgeç, senin yerin candır.”
4.Beyit
Şimden geru : (t.) Bundan sonra, bundan böyle artık
Dürr : (a.i) İnci
“Bu Pazar içinde gözyaşlarımının tanesi gibir bir cevher bulunmaz. Ey can ipliği (gibi olan sevgili), bundan böyle gel, Aden incisinden geç!”
5.Beyit
Hûn-rîz : (f.b.s) Kan döken, kan dökücü
“Ey Bâkî! Sevgilinin saçın kemendi, bağı seni sıkıca sağlamıştır. Fakat sen kan döken yan bakışının cefasını, eziyetini gör de, delip geçenden geç!”. Baki’nin Hayatı, Eserleri ve Edebi Kişiliği
GAZEL 28
(Mûfteilün / mefâilün / mefteilün / mefâilün)
Müşkil imiş ki dil-rübâ tıfl ola dilsitân ola
Âşık-ı zâr-ı mübtelâ pîr ola nâtevân ola
Yaşıma bakmaz ol peri bilmedi kadr-i gevheri
Tâlib ola bu demleri bulmaya bir zamân ola
Gûş tutup munâfıka cevri koyar sâdıka
Dilber odur ki ‘âşıka müşfik u mihribân ola
Hayl-i şirâr-ı nâr-ı dil encüme muttasil
Böyle kalursa şöyle bil gökte niçe kırân ola
Bâkî’ye sâkıyâ ferah vir ki fenâ bula terah
Şol meyi sun ki bir kadeh pîr içe nev-cevân ola
1.Beyit
Müşkil : (a.s) Güç, zor, çetin
Dil-rübâ : (f.b.s) Gönül kapan, gönül alan
Dil-sitân : (f.b.s) Gönül alan ve zapteden güzel
Tıfl : (a.i) Küçük çocuk
Pîr : ( f.s) Yaşlı, ihtiyar
Nâtevân : (f.i) Güçsüz, kuvvetsiz, kudretsiz
Mübtela : (as.) Düşkün, tutkun, tutulmuş
“Sevgili küçü (genç) v gönül alıcı; düşkün (tutkun) ve inleyen âşık da yaşlı olursa, durum o zaman zormuş”
2.Beyit
Tâlib : (a.s) İsteyen, istekli, öğrenci
“Perî gibi güzel olan sevgili, incinin kıymetini, değerini bilmiyor olmalı ki, gözyaşlarına bakmaz. İsteyip de bu zamanları bulamayacağı bir zaman , devir gelir.”
3.Beyit
Münâfık : (a.s nifâk’dan) İki yüzlülük eden, iki yüzlü
Müşfik : (a.s) Şefkatli, merhametli, aarıyan
Mihribân : (f.b.s) Şefkatli, merhametli, muhabbetli; güleryüzlü, yumuşak huylu
“İki yüzlülere kulak verip de sâdık, gerçek âşıklara eziyet etmeyi bıak, güzel (sevgili) âşıklarına merhamet ve sevgi gösterene denir.” Baki’nin Hayatı, Eserleri ve Edebi Kişiliği
4.Beyit
Nâr : (a.i) Od, ateş
Nucûm : (a.i Necm’in c.) Yıldızlar
Muttasıl : (a.s) Ulaşan, kavuşan, bitişen; aralıksız, hiç durmadan, biteviye
“Gönül ateşinden sıçrayan kıvılcımların sürüsü, yıldızların askerlerine ordusuna ulaşmış. Böyle sürüp giderse semada birçok zararın, zaiyatın olacağını bil!
5.Beyit
Terah : (a.i) Gam, tasa, acı, keder
Nev-cevân : (f.b.s) Tazelik, gençlik
“Ey Sâki, Bâkî’ye ferahlık ver ki gam ve keder son bulup neşelensin. Ona, yaşlı kimsenin bir kadeh içip de gençleşeceği şaraptan sun!” Baki’nin Hayatı, Eserleri ve Edebi Kişiliği
GAZEL 29
(Fe’ilâtün / fe’ilâtün / fe’ilâtün / fe’ilün)
Çıkar eflâke derûnum şereri döne döne
Dökülür hâke yaşım katreleri döne döne
Âşık-ı haste dilin niteki fânûs-ı hayâl
Nâr-ı ‘aşkunla yanubdur ciğeri döne dene
Bister-i gamda gözüm geceler uyhu görmez
Ederin subha değin nâneleri döne döne
Zevrak âsâ gam-ı aşkınla yaşım girdâbı
Gark ediptir sanemâ çeşm-i teri döne döne
1.Beyit
Şerer : (a.i) Kıvılcım
Eflâk : (a.i felek’in c.) Semalar, felekler, gökler
Katre : (a.i) Damla
Hâk :(f.i ) Toprak
“İçimin kıvılcımı feleklere döne döne çıkar, gözyaşımın damlaları döne döne toprağa dökülür.”
2.Beyit
Fânûs : (a.i) küre veya silindir şeklinde cam kapak; içindi mum yakılan büyük fener, camlı mahfaza
Fânûs-ı hayâl : Eskiden süs için kullanılan ve fanûs-ı gerdân, hayâl; fener de denilen muşamba veya ipekli kumaştan yapılan fener
Nâr : (a.i) Ateş
“Hasta gönüllü âşığın eğeri aşkının ateşiyle hayal fonusu gibi döne döne yanmaktadır.”
3.Beyit
Bister : (f.i) Yatak
Subh : (a.i) Sabah
Nâle : (f.i) İnleme, inilti
“Gam yatağında gözüm gecelerce uyku görmez, sabaha kadar döne döne inlerim.”
4.Beyit
Zevrâk : (a.i) Sandal, kayık
Zevrâk-asâ : Kayık gibi
Sânem : (a.i) Put, Divan edebiyatı sevgilinin güzelliğini anlatmak için kullanlır.
“Ey put gibi güzel sevgili! Aşkının gamıyla kederiyle akan gözyaşımın girdabı, yaşlı gözümü kayık gibi döne döne batırmaktadır.” Baki’nin Hayatı, Eserleri ve Edebi Kişiliği
‘Îdgâhın göreyin inlesin ol dôlabı
Eyle seyr ettirir ol sîm-beri döne döne
Dide-i encüme kühl olağ içün eflâke
Girdi bâd ile çıakr hâk-i deri döne döne
Dolaşaldan ruhi şem’ine dil-i ser-geşte
Yaktı pervâne sıfat bâl ü peri döne döne
Katre-i eşkine öykündü deyü Bâkî’nin
Çerh-i hakkâk deliptir güheri döne döne
5.Beyit
İd-gâh : (a.f.b.i) Bayram yeri
Seyr : (a.i) Yürüme, gitme, hareket; gezme; uzun uzun bakma, uzaktan bakma
“Bayram yerinin o dolabı inleyerek dönsün de göreyim O gümüş göğüslüyü seyredeyim.”
6.Beyit
Kuhl : (a.i) Sürme, göz ilacı, tutyâ
Dide : (f.i) Göz
Encüm : (a.i Necm’den c) Yıldızlar
“Sevgilinin kapısının toprağı yıldızlarının gözüne sürme olmak için hortum ile göklere döne döne çıkar.”
7.Beyit
Geşte : (f. Gesten’den) Dönmüş, dolaşmı, olmuş
Ser-geşter : (f.b.s) Başı dönmüş, şaşkın, sarhoş
Pervâne : (f.i) Bir tür küçütk kelebek
Bâl : (f.i) Kanat
“Başı dönmüş gönül onun yanağının mumu etrafında dolaşmaya başladığından beri pervane gibi döne döne kanatlarını yaktı.” Baki’nin Hayatı, Eserleri ve Edebi Kişiliği
8.Beyit
Çarh : (f.i) Felek, gök
Hakkâk : (a. ) Hak eden, kazıyan
Öykünmek : (T.) Benzetmek, taklit etmek, özenmek
“Bâkî’nin gözyaşının damlasına özenerek hakkakın çarhı mücevheri döne döne deliyor.”
‘Bâkî’nin gözyaşıda yuvarlak olması dolayısıyla mücevher gibidir yani değerlidir.
GAZEL 30
(Mefâ’îlün / mefâ’îlün / mefâ’îlün / mefâ’îlün)
Gel ey sâki bulınmazböyle ‘âlî dîl-güşâ meclis
Getür câm-ı musaffâyı kim olsun pür-safâ meclis
Piyâle ‘aksi mir’ât felekde âfitâb olsun
Fürûg-ı sâgar-ı sahbâdan olsun pür-ziyâ meclis
Şarâb âb-ı hayât u câm-ı zerrîn âfitâb olsun
Cinân içre gerekmez bana cânân olmasa meclis
Kadeh kan agluyup def sîne döger ney figân eyler
Meger derd ü gam-ı ‘aşka olupdur mübtelâ meclis
Kadeh fıskıyye mey su halka-i rindân anun havzı
Sarây-ı ‘işrete şad-ı revân Bâkıyâ meclis
1.Beyit
Dil-güşâ : (f.b.s) Gönül açan, iç açan, kalbe ferahlık veren
Musaffâ : (as.s) Tasfiye
“Ey sâki gel! Böyle yüce; gönül açan kalbe ferahmık veren bir meclis bulunmaz. Halis saf kadehi getir ki, meclisimiz safa oldu olsun!”
2.Beyit
Piyâle : (f.i) Kadeh, şarap bardağı
Mir’ât-ı : felek, feleğin aynası
Afitâb : (f.i) Güneş
Fürûg : (f.i) Nur, ziya, ışık, parlaklık
Sâgâr : (f.i) Kadeh, içki bardağı
Sahbâ : (a.i) Şarab (kırmızı şarap)
Fürûg-ı Sâgar-ı Sahbâ : Şarap dolu kadehin ışığı
“Kadehin aksi (yansıması) felek aynasının güneşi olsun; meclis, şarap dolu kadehin ışığıyla aydınlansın.”
3.Beyit
Zerrin : (f.s) Altından veya altına benzer olan
Câm-ı zerin : Altından kadeh
“Şarap, hayat veren su ve altından kadeh güneş olsa, meclis cennet içinde bile kurulmuş olsa, sevgili olmazsa istemem.” Baki’nin Hayatı, Eserleri ve Edebi Kişiliği
4.Beyit
Sine : (f.i) Göğüs
Figân : (f.i) Istırap ile bağırıp çağırma, inleme
Mübtelâ : (a.s. bela’dan) Düşkün, tutkun, tutulmuş
“Kadeh kan ağlayıp def sinesini döger, nhey de ıstırap ile feryat ediyor, inliyor, sanki? Meğer meclik gam ve keder aşkına tutulmuştur.”
5.Beyit
‘İşret : (a.i) İçki, içki içme
Rindân Kalenderler : Dünya işlerini hoş görenler
34. Gazeli neden yok ki
emeğinize sağlık çok güzel bir çalışma olmuş. fakat bana Baki’nin bir gazelinin Osmanlıca yani eski harflerle yazılmış hali lazım da varsa en acilinden yardımcı olur musunuz?
1 Başlar kesilür zülf-i perīşānuŋ ucından
Ḳanlar dökilür ġamze-i fettānuŋ ucından
2 Peykān-ı belā cānuma işler geçer oldı
Ey ḳaşları ya nāvek-i müjgānuŋ ucından
3 Dil zaḫmın1 urur ḳalbe firāḳuŋda dem-ā-dem
Ḳan aġlasa zaḫmum n’ola peykānuŋ ucından
4 Yüz sürmek umar pāyüŋe üftādeler ammā
Nevbet mi deger kimseye dāmānuŋ ucından
5 Murġ-ı dil-i Bāḳīyi görüŋ fāḫte-āsā
Efġān ider ol serv-i ḫırāmānuŋ ucından
ﺒﺸﻟﺮ ﻜﺴﻴﻟﺮ ﺰﻟﻒ ﭙﺮﻴﺷﺎﻨﯔ ﺍﻮﺠﻨﺪﻦ
ﻗﻨﻟﺮ ﺪﻮﻜﻴﻟﺮ ﻋﻤﺰﻩ ﺒﺮﺍﻨﻮﯔ ﺍﻮﺠﻨﺪﻦ
ﭙﻴﻜﺎﻦ ﺒﻟﺎ ﺠﺎﻨﻮﻢ ﺍﻴﺸﻟﺮ ﻜﭽﺮ ﺍﻮﻟﺪﻱ
ﺍﻱ ﻗﺸﻟﺮﻯ ﻴﺎ ﻨﺎﻮﻚ ﻤﮋﮔﺎﻨﯔ ﺍﻮﺠﻨﺪﻦ
ﺪﻞ ﺪﺮﺒﻦ ﺍﻮﺮﻮﺮ ﻘﻟﺒﻪ ﻔﺮﺍﻘﻜﺪﻩ ﺪﻤﺍﺪﻢ
ﻘﻦ ﺍﻏﻟﺴﺎ ﺰﺤﻤﻢ ﻧﻪ ﺍﻮﻞ ﭙﻴﻜﺎﻨﻮﯔ ﺍﻮﺠﻨﺪﻦ
ﻴﻮﺰ ﺴﺮﻤﻚ ﺍﻤﺎﺮ ﭙﺎﻴﻮﻜﻪ ﺍﻮﻔﺘﺎﺪﻩﻟﺮ ﺍﻤﺎ
ﻨﻮﺒﺖ ﻤﯽ ﺪﻩﻜﺮ ﻜﻴﻤﺴﻪ ﻴﻪ ﺪﺍﻤﺎﻨﻮﻚ ﺍﻮﺠﻨﺪﻦ
ﻤﺮﻍ ﺪﻞ ﺒﺎﻘﻴﻰ ﻛﻮﺮﻮﻦ ﻓﺎﺨﺘﻪ ﻋﺎﺴﺎ
ﺍﻔﻜﺎﻦ ﺍﻴﺪﺮﺍﻮ ﺴﺮﻮ ﺧﺮﺍﻤﺎﻨﻮﻚ ﺍﻮﺠﻨﺪﻦ
şu an sana ne kadar teşekkür etsem azdır. tez ödevim eski yazıyla yazılmış beyitlerdi. öylesine gezerken senin transkript çevirini gördüm. [email protected] bu maile yazarsan sana eski yazıyı atarım ama el yazısı haberin olsun.
Bana arz itmesün mihr-i seher ruh
Degul haddün gibi ferhunde ferruh
katı açulmasın devründe gonca
İnen arz itmesün gül-berg-i ter ruh
Alınmazdı gönül yar olmayaydı
Ser-i zülfün gibi kec-baze ger ruh
Taravet kesb ider olsan araknak
Olur berg-i semenden tazeter ruh
Dil-i Baki nice abad olur kim
Yıkar ol gamze-i fettan yakar ruh
Banda bu gazelin anlamı ve kelimeleri lazım yardımcı olma imkanınız var mı acaba?
Emeğinize sağlık çok acil çevirirye ihtiyacım var yardımcı olabiilir misiniz?
1.Dem-i subh irdi getür bâdeyi sohbet demidür
Mey-i nâb ile pür it sagarı ‘işret demidür
2.Yâr ise mahrem-i agyâr göñül hem-dem-i zâr
Gözlerüm kan akıdursa n’ola gayret demidür
3.Çok belâ çekdi senüñ çeng-i gamunda dil-i zâr
Nâyveş nâleler eylerse şikâyet demidür
4. ‘Aşkuñı saklar idüm sînede ammâ şimdi
Âh idersem beni ‘ayb eyleme fürkat demidür
5. Mihneti dil ser-i zülfinde çeker ey Bâkî
Kâfiristâna düşen kimsede mihnet demidür
-82-
1. Göñül her nagme kim çeng-i gamuñda ihtira’ eyler
Koyup elden felekde Zühre sâzın istimâ’eyler
2. Güzeller şevkıne sohbetde sûfî çalgusuz oynar
Velî her bilmeyen eyle sanur anı semâ’eyler
3. Yola ‘azm itmiş ol ser-keş baña yâ Hû dimez bir kez
Çeküp atı başın agyâr ile turmış vedâ’eyler
4. Beni da’vâ-yı katlüñden murâduñ baş u cân ise
Yoluña hey benüm ‘ömrüm senüñle kim nizâ’ eyler
5. Saçuñ târına peyveste kılursa rişte-i cânı ‘
Alâ’ikden geçüp Bâkî cihândan inkıtâ’ eyler
Bana bakinin 70-71-72 numaralı gazellerini türkçeye cevirir msnz
Kıldı âfâkı münevver tal’
at-ı rahşân-ı ‘
îd
Halka dîbâlar geyürdi mâh-ı nûr-efşân-ı ‘
îd
2 Câme-i dîbâ ile tâvûs-ı zerrîn-bâldür
Dil-rübâ kim eyler ol reftâr ile cevlân-ı ‘
îd
3 Ayaguñ tozıyla vezn itmez birin ehl-i nazar
Toptolu Yûsuf-likâlarla bu gün mîzân-ı ‘
îd
4 Salınur her şâh-ı gül nâzük nihâl-i ergavân
Bâg-ı cennetden nişan virdi bahâristân-ı ‘
îd
5 Sâkıyâ rıtl-ı girân eksük gerekmez aradan
Yahşı agırlanmak ister hâsılı mihmân-ı ‘
îd
6 Şimdi tîg-i cevr ile öldürme kurbân oldugum ‘
Îd-ı Edhâ geldüginde idesin kurbân-ı ‘
îd
7 ‘
Âşıka ihsân ise maksûd elüñde dûstum
Dest-bûsuñdur muhassal Bâkîye ihsân-ı ‘
îd
Günümüz Türkçesine cevirebilir misiniz?
204, 205. Gazelleri cevirir misiniz
Bu beyitlerin Türkçesini bulabilirim acaba
Hûn-ı kebûter ile pür olup yine kü’ûs
Devr-i piyâle göstere mi dîde-i hurûs
2 Meclisde câm-ı la’
l-i lebüñ vasfın eyledüm
Tahsînler itdi cür’
a bana kıldı hâk-bûs
3 Ruhsâr-ı şâf u pâki ham-ı zülf-i yârda
Âyînedür ki deste vü pervâzı âbnûs
4 Câm-ı cihân-nümâ-yı cemâlin göreydi ger
İtmezdi vaz’
-ı âyine ferzend-i Fîlekûs
5 Ebrû-yı ‘
anberîn ile mihrâb-ı dîndür
Ruhsâr-ı âteşîn ile ol kıble-i Mecûs
6 Evsâf-ı la’
lüñ ile pür-efsûndur sözüm
K’eyler okınsa çihre-i a’
dâyı senderûs
7 Bâkî suhanda nevbet-i şâhî saña degüp
Dehlûda gûş-ı Husreve irdi sadâ-yı kûs
Merhaba, baki gazelinden cihanın nimetinden başlangıç cümlesi o gazelin tam açıklamasını yazabilir misiniz?
Bana hattum hesabın bil didün gavgalara selden beni
Zülfün hayalin kıl didün sevdalara saldın beni
Geh Ab-veş gittin idüp geh bad-veş püyan idüp
Mecnunu ser-gehtan idüp sahralara saldın beni
Vaslum dilerse çün didün lütf idüben olsun didün
Yarın didün bir gün didün ferdalara saldın beni
Bunun günümüz Türkçesiyle açıklamasını yapar mısınız
Merhaba, bana Baki’nin şu gazelinin günümüz Türkçesi lazım, yardımcı olabilir misiniz?
Reh-i mey-hâneyi kat’ itdi tîg-i kahrı sultânun
Su gibi arasın kesdi Sıtanbûl u Kalâtânun
Miyân-ı âb u âteş oldı cây-ı keştî-i sahbâ
Baturdı rüzgâr âyîn-i ayşın bezm-i rindânun
Yakan âb üzre âteş sanmanuz keştî-i sahbâyı
Şu’â’-i tîg-i kahrından tutışdı Şeh Süleymânun
Hilâl-âsâ fürûzân oldı bahr-i nîl-gûn üzre
Şafakdan dem urur âb-ı şarâb-âlûdı deryânun
Semâ’-ı çeng ü nây u devr-i sâgar devleti döndi
Safâsın süre gör ey sofî-i sâlus devrânun
Şarâb-ı nâbdan humlar tehî hum-hâneler tenhâ
Aceb hâlîligin buldı riyâ ehli bu meydânun
Şu meclis içre kim da’im tokuz peymâne devr eyler
Ne denlü ola ey Bâkî zamân-ı ayşı insânun
BAKİ
Bana bakının (n) gazelinin çevirisi ve anlami lazım. Yardımcı olursanız sevinirim
Merhaba, Baki’nin bu gazelinin günümüz Türkçesine göre anlamı lazım. Yardımcı olabilir misiniz?
Tâli’ oldı neyyir-i ikbâl ü devlet subh-dem
Şu’le saldı ‘âleme necm-i hidâyet subh-dem
Kâ’inâtı kıldı mir’ât-ı cemâl-i Şâhdan
Gark-ı envâr-ı hidâyet Rabb-i ‘izzet subh-dem
Çokdan eylerdi cemâl-i bâ-kemâlin ârzû
Ber-murâd oldı hele tâc-ı sa’âdet subh-dem
Şeş cihâtı rûşen itdi tal’atından gün gibi
Buldı zînet çâr-sûy-ı mülk ü millet subh-dem
Nâ-gehân bir toz kopardı bâd-pây-ı devleti
Rûşen oldı dîde-i a’yân-ı devlet subh-dem
Nevbet ol Şâh-ı cevân-baht-ı cihânuñdur diyü
Çaldılar eflâkdan kûs-ı beşâret subh-dem
Âfitâb-ı ‘âlem-ârâ gibi zerrîn tâc ile
Taht-ı sîmîn üzre saldı ferr-i devlet subh-dem
Sâye-i Yezdân penâh-ı dîn ü devlet Hân Murâd
Dâver-i devrân mu’izz-i saltanat Sultân Murâd
Bana cevr ile cefà eyleme ihsân eyle Gayriya mihr ü vefâ eyleme ihsân eyle
Sunuben hân-ı visâlûnî rakîbe her dem Gamuni bana gidâ eyleme ihsân eyle
İllere lutf u kerem eyleyicek sultânum Cevr ile kahrı bana eyleme ihsân eyle
Ok gibi togruyam atma beni yâbâna şehâ Kâmetüm hecr ile yâ eyleme ihsân eyle
Bâki-i haste-dili derd ile dermanda koyup Gayrıyı derdine devâ eyleme ihsân eyle
Günümüz Türkçesine çevirirmisiniz acil teşekkürler
Gayretiniz için teşekkürler. Rabbim çalışmalarınızı daim eylesin
Merhaba, bana Baki’in modern unsurlu üç şiirini hem orijinal halini hem çevrilmiş halini atabilir misiniz?
1. Devr-i gül eyyâm-ı ‘ayş u nûş-ı sahbâdur yine
Mevsim-i gül-geşt-i bâg u seyr-i sahrâdur yine
2. Turra-i müşgîni sünbül ‘ârız-ı rengîni gül
Subh-dem ruhsâr-ı ‘âlem şöyle zîbâdur yine
3. Günbed-i eflâke çıkdı gulgul-i mürgân-ı bâg
Dem-be-dem başında servüñ şûr u gavgâdur yine
4. Gösterür sahn-ı gülistân çarh-ı mînâdan nişân
Şâh-ı nergis bâgda şekl-i Süreyyâdur yine
5. Kayd-ı ‘âlemden halâs ol câm-ı mey nûş eyle kim
Niceler nâ-bûd olur dünyâ bu dünyâdur yine
6. Leblerüñ vasfında şekker-rîz olup güftâr ider
Bâkî-i şîrîn-suhan tûtî-i gûyâdur yine
Merhaba bana bu getirin vezini ve beste çevirisi lazım yardımcı olur musunuz acaba
Merhaba çok güzel çalışma olmuş bu gazelin günümüz Türkçesi lazım
Bir haber vir ey sabâ n’oldı gül- istânum benüm
Kimler ile salınur serv-i hırâmânum benüm
2 Bülbül-i müştâkuñuñ agladugın yâr işidüp
Hârlarla açılur mı verd-i handânum benüm
3 Hîç bilür mi mey yirine dem-be-dem kan yutdugum
İşidür mi ney yirine âh u efgânum benüm
4 Sebzeler dil uzadup topraga sürerler yüzin
Kimseden incinmesün bu nahl-i bûstânum benüm
5 Bâkıyâ bir murgdur gûyâ giriftâr-ı kafes
Kûy-ı yâri anıcak uçmak diler cânum benüm
Hattum hisâbın bil didün gavgâlara saldun beni
Zülfüm hayâlin kıl didün sevdâlara saldun beni
Geh âb-veş giryân idüp geh bâd-veş pûyân idüp
Mecnûn-ı ser-gerdân idüp sahrâlara saldun beni
Vaslum dilersin çün didün lutf idüben olsun didün
Yarın didün bir gün didün ferdâlara saldun beni
Yûsuf gibi ‘ izzetde sen Ya’kûb-veş mihnetde ben
Dil sâkin-i beytü’l-hazen tenhâlara saldun beni
Bâkî-sıfat virdün elem itdün gözüm yaşını yem
Kıldun garîk-i bahr-i gam deryâlara saldun beni
beyit beyit kurallı cümleler hâlinde, aruz veznini, Şiiri hem klasik hem de yapısalcı
bakış açısı ve şerh metotlarına uygun olarak şerh etmeme yardımcı olabilir misiniz?