16. Yüzyıl Divan Edebiyatı- Nazım ve Nesir

16 yüzyıl divan edebiyatı
edebiyat akademi youtube kanalı

16. Yüzyıl Divan Edebiyatı. XVI. yüzyıl, Osmanlı Devletinin her alanda yükselişe geçtiği bir dönemdir. Bu asırda devlet, güçlü padişahların idaresinde büyüme ve gelişmesini sürdürerek büyük bir imparatorluk haline gelmiştir. XVI. yüzyılda Osmanlı İmparatorluğu’nun başında şu padişahlar bulunuyordu: II. Bayezîd (1480 – 1512), Yavuz Sultan Selim (1512 – 1520), Kanuni Sultan Süleyman (1520- 1566), II. Selim (1566 – 1574), III. Murat (1574 – 1595), III. Mehmet (1595 – 1603). Yüzyılın başında II. Bayezîd’den, 1512’de yönetimi devr alan Yavuz Sultan Selim, doğu sınırlarında sürekli karışıklıklar çıkaran ve Osmanlı Devleti’ni uzun süre uğraştıran Şah İsmail tehlikesini Çaldıran zaferiyle ortadan kaldırdığı gibi, Anadolu’da toprak bütünlüğünü sağlamış, Suriye, Hicaz ve mısır onun yönetiminde imparatorluğun sınırları içerisine katılmıştır. 16. Yüzyıl Divan Edebiyatı

Kanuni Sultan Süleyman’ın yaklaşık yarım asırlık saltanatı döneminde ise Avrupa’ya seferler düzenlenmiş, Belgrad ve Rodos alınmış, Avusturya toprakları ele geçirilmiş, Macaristan devletin bir eyaleti durumuna gelmiştir. Osmanlı orduları Avrupa ortalarına kadar yürümüş ve nihayet Viyana kapılarına dayanmıştır. Bunun yanında Tebriz ve Bağdat alınmış, Avrupa ve Asya’daki Sınırlar genişletilerek emniyet altına alınmıştır. Öte yandan Barbaros Hayrettin Paşa komutasındaki Osmanlı donanması, Preveze Savaşı’nı zaferle sonuçlandırarak Akdeniz’i bir Türk gölü haline getirmişlerdir. Kanuni Sultan Süleyman’ın saltanatının sonunda, Osmanlı Devleti, üç kıtaya hakim, dünyanın en güçlü ordusuna sahip, zengin ve haşmetli bir imparatorluğa dönüşmüştür. 16. Yüzyıl Osmanlı Edebiyatı

Kanuni’nin yerine geçen II. Selim döneminde Sadrazam Sokullu Mehmet Paşa’nın tecrübesi ve başarılı yönetimi sayesinde, devletin eski gücü devam etmiş; fakat yüzyılın sonlarına doğru, çok uluslu bir devlet olmanın beraberinde getirdiği bazı sıkıntılar, aksaklıklar ortaya çıkmıştır.

yüzyılda yaşanan siyasi gelişmelerin yanında devletin diğer kurumlarında da gelişmeler meydana gelmiştir. İdari teşkilatta bir takım değişiklikler yapılmış, büyüyen ve problemleri gittikçe artan ülkenin ve siyasi hayatın ihtiyaçlarına göre kanunlar yeniden düzenlenmiştir. Bilim kurumlarının geliştirilmesine ve sayılarının arttırılmasına çaba gösterilmiştir. Öte yandan bu asır, imar faaliyetlerinin de yoğunlaştırıldığı bir devir olmuştur. Bütün ülke, özellikle İstanbul ve Edirne Mimar Sinan gibi bir dehanın ve onun yetiştirdiği usta mimarların yaptığı câmi, medrese, han, hamam, köprü gibi ölümsüz eserlerle donanmıştır.
(Türk Dünyası El Kitabı, C.III; 92: 131) 16. Yüzyıl Divan Edebiyatı

Bu asırda Osmanlı Devleti’nde yaşanan siyasi, sosyal, ekonomik gelişmelere paralel olarak ilim, kültür ve edebiyatta da önemli gelişmeler meydana gelmiştir. Bu dönemde İran Şairleri’nin etkisi görülmekle birlikte Fuzûlî, Hayalî, Bâkî gibi örnek alınabilecek usta şairler yetişmiştir. Türk şiiri, İran şiirini taklitten kurtularak ve orijinal eserler vererek Klasik bir Türk Şiiri haline gelmiştir. 16. Yüzyıl Osmanlı Edebiyatı

Şiir ve edebiyatın bu yüzyılda gelişmesinde, padişahlardan başlayarak bütün devlet büyüklerinin edebiyata ve özellikle de şiire önem vermeleri, şairleri, sanatkârları korumaları ve kıymetli eserleri ödüllendirmeleri etkili olmuştur.

Osmanlı padişahları birkaçı dışında, şiir ve edebiyatla ilgilenmişlerdir ve II. Murad’dan başlayarak çoğu, şiir de söylemişlerdir. Fatih Sultan Mehmet (Avni), II. Bayezid (Adli), Yavuz Sultan Selim (Selîmî), Kanuni Sultan Süleyman (Muhibbî), II. Selim (Selimî), III. Murad (Muradi) mahlaslarının kullanmışlardır. Bazılarının mürettep divanları da mevcuttur. 16. Yüzyıl Divan Edebiyatı

“Bu asırlarda müderrislere, âlimlere, danişmendlere gösterilen saygı ve itibar o derece yüksektir ki bu devirlerin gençleri ilim adamı olmaya, medreseye ve hocalığa karşı her meslekten üstün bir heves ve alâkâ duyuyorlardı. Bunun içindir ki Mimar Sinan gibi eşsiz bir sanat dehâsı, kendisini yetiştiren ve kendisine yetişen çok sayıda mimar arasından bu asırda yükseliyor; İlan-i Kemâl (Kemal Paşaoğlu), Ebü’s Suüd, Kınalızâde gibi âlimler; Zâti, Hayâli, Ruhî, Taşlıcalı Yahya Bey ve Bâkî gibi şairler; Hoca Sâadeddin Efendi, Gelibolulu Ali gibi tarihçiler; Sehi Lâtifi, Âşık Çelebi gibi tezkire yazarları bu kültür muhit ve heveslerinin yetiştirdiği alimler ve sanatkârlar arasında yer alıyorlardı.” 16. Yüzyıl Divan Edebiyatı

(BANARLI; 1971: 558)

XVI. YÜZYIL MENSUR ESERLERİ

Bu asırda manzum eser sayısında görülen artışın yanında mensur eserlerde de konu bakımından çeşitlilik ve sayı bakımından artış göze çarpar. Şûarâ tezkireleri dini tasavvufi eserler, ahlak kitapları ve siyaset-nameler vb.dir.

Bilimin, sanatın, şiir ve edebiyatın gelişmesini hazırlayan böylesine uygun bir ortamda, büyük ilim adamları, tarihçiler, şair ve nesir ustalarının yetişmesi, Osmanlı Devleti’nin büyüklüğüne yaraşır bir Osmanlı – Türk kültür ve edebiyatı meydana getirilmesini sağlamıştır. 16. Yüzyıl Divan Edebiyatı

XVI.yy biyografi alanında çok değerli eserlerin yazıldığı bir devirdir. Taşköprülüzâde’nin tanınmış şeyh, bilim adamları ve şâirleri yazdığı Şakâıku’n – Nu’mâniyye adındaki eserinin yanında , sadece şairlerin hayatı ve sanatları hakkında bilgi veren ve “Tezkire-i Şu’arâ” adı verilen eserlerin en önemli örneklerini bu asırda bulmak mümkündür. XVI yy’nin şuara tezkireleri Sehî Bey, Lâtifî, Âşık Çelebi, Hasan Çelebi, Ahdî ve Beyanî’nin tezkireleridir.  Lâtifî, Âşık Çelebi ve  Hasan Çelebi’nin eserleri edebiyat tarihimizin en tanınmış tezkireleridir.

(Türk Dünyası El Kitabı, C.III; 92: 131)

Türk edebiyatında yazılmış, elde bulunan ilk tezkire Ali Şir Nevâyi’nin Mecalisü’n- Nefais’idir. Osmanlı sahasında ise varlığı bilinen ilk tezkire Sehi Bey’in “Heşt Behişt” adlı tezkiresidir. Telif tarihi 1538 olan bu eser Anadolu şiir alanında yetişen şairlerinden söz eden ilk tezkire olması bakımından önemlidir. Sehi Bey, eserini sekiz bölüme ayırmıştır. İlk dört bölüm başta devrin hükümdarı Kanuni Sultan Süleyman olmak üzere, sultan, şehzade, vezir, kazasker gibi büyük devlet adamlarıyla, tanınmış bilim adamlarına ayrılmış. Beşinci bölümden sonra Anadolu’da yetişmiş olan şairleri doğum tarihlerine göre sıralamıştır. Bu tezkire şairler hakkında geniş kapsamlı bilgi vermese de Anadolu Türk Edebiyatının en eski şairlerini unutulmaktan kurtarması bakımından büyük bir önem arz eder. 16. Yüzyıl Divan Edebiyatı

1325’te İstanbul’da basılmış olan tezkire yurt dışında da yayınlanmıştır. (Güney Kut, Heşt Bîhişt, The Tezkire by Sehi Bey, Harvard, 1978) Ayrıca eserin O. Recher ve Necati Lugal tarafından Almanca’ya çevirisi yapılmıştır.

Asrın ikinci tezkiresi Latîfî’nin 1546 yılında yazmış olduğu Tezkiretü’ş- Şu’arâ adlı eseridir. Şairleri alfabetik sırasına göre vermiştir. Verdiği bilgilerin doğruluğu, şairlere değerleri kadar yer ayırması ve şiirlerini değerlendirirken verdiği hükümlerin doğruluğu büyük bir önem taşır. Eser 1314 yılında İstanbul’da  basılan tezkire, H.Theador Chabet ve O. Recher tarafından iki kez Almanca’ya çevrilmiştir. 16. Yüzyıl Osmanlı Şiiri

XVI. yüzyılın bir başka önemli tezkiresi Âşık Çelebi’nin “Meşârü’ş Şu’arâ adlı eseridir. Şair ve şiirden söz ettiği önsözün ardından padişahlara yer ayırmış, daha sonra da şairleri ebced harflerine göre sıralamıştır. 1566 yılında yazılan bu eser G.M. Meredith Owens tarafından 1971 yılında Londra’da yayımlanmıştır.

Kınalızâde Hasan Çelebi, 1586 yılında bitirerek dönemin padişahı III. Murad’a sunduğu, “Tezkiretü’ş- Şu’arâ” dönemin bir diğer tezkiresidir. Eserinde yer verdiği 631 şairle, tezkireler arasında en fazla şaire yer veren tezkiredir. Çok ağır bir dil kullanmıştır. Tezkire İbrahim Kutluk tarafından T.T.K. yayınları arasında bastırılmıştır. 16. Yüzyıl Divan Şiiri

Bir diğer tezkire ise Bağdadlı Ahdî’nin Gülşen-i Şu’arâ’sıdır. Ahdî, eserinde Sehi Bey ve Lâtifî tezkirelerinden bazı şairleri eserine eklemiş, Bağdat ve İran’da yaşamış Türk şairlerine de yer vermiştir. 1546 yılında eserini tamamlayan  Ahdî tezkiresinde, eski dönemlerde yaşayan şairleri almamış, sadece çağdaşlarına yer vermiştir.

1596 yılında Beyani tarafından yazılmış olan Tezkiretü’ş- Şu’arâ, Hasan Çelebi tezkiresinin bir özeti niteliğindedir. Bu yüzden bu eserin pek fazla değeri yoktur. 16. Yüzyıl Osmanlı Şiiri

Bu asırda tezkireler dışında başka biyografik eserler de yazılmıştır. Bu eserler arasında, daha önce de belirtildiği üzere Şakâyıku’n- Nu’maniyye önemlidir. Bu eser Arapça olup, Türkçe’ye çeviri ve zeyilleri yapılmıştır. Eserin değeri daha sonraki yüzyıllarda da devam etmiş ve XVII. asırda bu biyografik esere eklemeler yapılmıştır.

Bu yüzyılın diğer önemli mensur eserleri arasında ahlak kitapları da vardır. Kınalızâde Ali Çelebi’nin Ahlâk-ı Alâ’i sini ve İbn Kemal’in Câmi’ün – Nesâih adlı kitabını bu eserler arasında sayabiliriz. 16. Yüzyıl Divan Şiiri

XVI. yüzyılda yazılmış, mensur tarihler de vardır. Bu tarihlerin bir bölümü sanatlı, süslü bir üslupla yazılmış olmakla birlikte, sade nesir üslubuyla da yazılmış olanları vardır. Hoca Saadettin efendinin Tâcü’t-Tevârih’i bu tür eserler arasında ünlüdür. Bu eser, Osmanlı Devleti’nin başlangıcından Sultan II. Selim devri sonu olan 1574’e kadar geçen olayları içine alır. Tâcü’t-Tevârih 1279 – 1280 yıllarında İstanbul’da 2 cilt halinde basılmıştır.

Bu devrin en önde gelen tarihçisi Gelibolulu Mustafa Ali’dir. Künhü’l –Ahbâr adlı eseri, peygamberler tarihi, İslam tarihi, Türk ve Moğol tarihi, Osmanlı tarihi olmak üzere dört cilttir. Osmanlı tarihine ayrılan dördüncü ciltte 1299 yılından 1598 yılına kadar olan olaylar anlatılmış, her padişah devri sonunda tanınmış şeyhler, ilim adamları ve şairler hakkında bilgi verilmiştir. 16. Yüzyıl Osmanlı Şiiri

(Büyük Türk Klasikleri; 1986: 200)

Bu yüzyılda ayrıca Arap ve İran edebiyatının tanınmış mensur eserlerinden hikâyelerden çeviriler yapıldığı gibi, aşk, macera konularında da telif hikâyeler yazılmıştır. Bu dönemin önde gelen nasirleri arasında Lâmi’î bulunmaktadır.

(MENGİ; 2000: 172)

Edebiyatımızın şuara tezkireleri gibi önemli eserleri arasında nazire mecmuaları yer alır. Şairlerin birbirlerine söyledikleri nazireleri toplayan bu kitaplar şairler arasındaki tesirleri, hayal ve mana alışverişini, hangi şairlerin kimler tarafından sevilip okunduğunu anlatması ve divanı olmayan pek çok şairin şiirlerini bir araya getirerek kaybolmaktan kurtarmaları bakımından önem taşırlar. Edebiyatımızın tanınmış bütün nazire mecmuaları, XVI. asrın ürünüdür. Bu yüzyılın ilk mecmuası Eğridirli Hacı Kemal’in Câmi’ün – Nezair’i dir. İkinci mecmua ise Edirneli Nazmi’nin Mecmua’ün – Nezair adındaki eseridir. Pervâne b. Abdullah’ın 1560 yılında meydana getirdiği eser de bunlara örnektir. 16. Yüzyıl Divan Şiiri

(Türk Dünyası El Kitabı C.3; 92: 142)

Türk edebiyatında kendine has türlerden biri olan şehrengizler, ilk kez bu yüzyılda edebiyatımızda görülür. Şehrengiz yazan şairler ve şehrengizlere konu olan şehirler şunlardır:

Ali (Gelibolu), Azîzî (İstanbul), Âşık Çelebi (Bursa), Beyanî (Sinop), Cemâli (İstanbul), Cefâyi (Rize), Cafer Çelebi (Bursa), Cemâli (Siroz), Fakîrî ( İstanbul), Fîkrî (İstanbul), Firdevsî Çelebi (Edirne), Hayreti (Belgrad), Hayreti (Vardar Yenicesi), Hâlife (Diyarbakır), Katip (İstanbul), Kerimi (Edirne), Mesini (Edirne), Rahmi (Yenişehir), Sâfi (İstanbul), Siyâmî (Antakya), Ulvi (Manisa), Usulî (Vardar Yenicesi), Yahya (Edirne), Yahya (İstanbul), Zâti (Edirne)

(Türk Dünyası El Kitabı C.3; 92: 150) 16. Yüzyıl Osmanlı Şiiri

XVI. ASIR OSMANLI SAHASINDA MESNEVİ

XVI. asırda mesnevi türünde pek çok eser yazılmıştır. İran edebiyatından gelen klasik konuların yanında; dini, ahlaki, tasavvufi, hikâyeler, mevlid ve hilyeler, Maktel’i Hüseyniler, hadis-i erbain çevirileri, saki- nâmeler, fetih- nâmeler vb. bir çok eser yazılmıştır. Bu asırda hamse sahibi sanatçılarda bulunmaktadır. Yine, yerli tasvirlere, gelenek ve göreneklere yer veren küçük hikâye türünde mesnevilere rastlanmaktadır. Edebiyatımızda yerel motiflerin kullanılmaya başlanması mahallileşmeye yönelişin bir ifadesi olarak düşünülebilir. 16. Yüzyıl Divan Edebiyatı

Bu asır din, ahlâk ve tasavvuf konularının çok işlendiği bir asırdır. Bunların yanında tanınmış aşk hikayeleri mesnevi şeklinde söylenmiş, bazıları ise Farsça’dan Türkçe’ye çevrilmiştir. Bu dönemde ahlaki konulu manzum ve mensur eserlere çokça yer verilmesi, Osmanlı Devleti’nin büyümesi ve yükselmesi sonucunda gelen ihtişam ve refahla gelen ahlaki çöküşle açıklanabilir. 16. Yüzyıl Osmanlı Şiiri

XVI. yüzyılda mesnevi türünde tanınmış şairlerden biri Taşlıcalı Yahya’dır. Taşlıcalı Yahya’nın Hamse’sinde yer alan mesneviler şunlardır: Gencine-i Râz, Kitâb-ı Usûl, Gülşen-i Envâr, Yusuf ile Züleyha, Şah u Gedâ’dır. Gencine-i Râz Taşlıcalı Yahya’nın ilk mesnevisidir. Kitâb-ı Usûl ve Gülşen-i Envâr ile beraber din, tasavvuf, ahlak ve aşk mevzularında yazılmış küçük hikayelerden meydana gelmektedir. Şâh u Gedâ’nın konusu ise İstanbul’da geçen te’lif bir hikayedir. Bu mesnevide, İstanbul’daki bazı yerlerin, Ayasofya, Sultan Ahmed Camii gibi tarihi eserlerin tasvirlerinin yapılması mesnevinin önemini arttırmaktadır. Kanuni devrinde Hamse’sini yazmış olan Taşlıcalı Yahya mesnevilerinin hepsinde onu övmüştür. Bir Divan ı da bulunan Taşlıcalı Yahya Divân’ındaki şiirleriyle de tanınmıştır. Divân’ı yayınlanmıştır. (Yahya Bey, Divan, Haz, Mehmet Çavuşoğlu, İst. 1977) 16. Yüzyıl Divan Şiiri

(MENGİ; 2000: 170)

XVI. asrın mesnevicileri arasında tanınmış bir başka isim de Kara Fazlî’dir. Gül ü Bülbül, Hüma Hümayûn ve Lüccetü’l- Esrar bilinen mesnevilerindendir. Bunların içinde en tanınmışı Gül ü Bülbül’dür. Bu mesnevi, gül ile bülbül arasındaki aşkı anlatan alegorik bir eserdir.

Yüzyılın diğer bir mesnevi yazarı da Hakanî Mehmed Efendi’dir. Hakanî’nin Hilye’si mevcuttur. Bu eserini büyük ölçüde Süleyman Çelebi’nin Mevlid’inin etkisinde kalarak yazmıştır. Hakanî’nin hilyesi çok beğenilmiş ondan sonraki birçok şair hilye yazmıştır. Bu eserde Arapça kelimelerin çokluğu dikkat çeker. Hakanî’nin ayrıca Divan’ı ve Kırk Hadis Tercümesi de vardır.

Bu asırda bilinen diğer dini – ahlaki konulu mesnevilerin bazıları şunlardır:

Şemsi’nin Deh-Mürg’ü, Halveti’nin Gülşen-i Tevhid’i, Şâhidî’nin Türkçe yazdığı Gülşen-i Tevhid ve Farsça olarak yazdığı Gülşen-i Esrâr’dır. Ayrıca bu yüzyılda on beşe yakın şairin mevlid yazdığını kaynaklardan öğreniyoruz. Bunun yanında kırk hadis ve yüz hadis çevirileri de yazılmaya devam etmiştir. Bu yüzyılda, manzum tarihlerin ve fetih-namelerin sayılarında da artış söz konusudur. Balisli Şükrü’nün Yavuz Sultan Selim’in fetihleri hakkında yazdığı Selim-name, Murâdî’nin Fetih-nâme-i Kal’a-i Nova’sı, İshak Çelebinin Selim-name’si, Senâyî’nin Süleyman-nâme’si bunlar arasında sayılabilir. 16. Yüzyıl Divan Şiiri

(MENGİ; 2000: 172)

XVI. ASIR ÇAĞATAY SAHASI TÜRK EDEBİYATI

Çağatay edebiyatı bu yüzyılda Nevâyî’nin etkisinde gelişimini sürdürmüşse de güçlü bir faaliyet gösterememiştir.

Babür Şah, XVI yy Orta Asya Türk edebiyatının en büyük temsilcisidir. Türkçe ve Farsça Divanı ile bir Aruz Risalesi ve Mübeyyen adlı dini mesnevisi bulunan Babür Şah’ın Türkçe Divan’ı yeni harflerle basılmıştır. {Babür Divanı ( Gramer – Metin – Sözlük – Tıpkı Basım), Haz. Bilâl YÜCEL, AKM Yay. Ank. 1995} Nevâyî’nin yolunu takip eden Babür Şah’ın en önemli eseri mensur olarak yazdığı anılarını içeren Babür-nâme adlı eseridir.

XVI. ASIR AZERİ SAHASI TÜRK EDEBİYATI

Bu yüzyılda Azeri Türkçe’sinin kullanıldığı bölge Safeviler’in yönetiminde bulunuyordu. Şii mezhebinin resmi kurucusu olan Safevi Hükümdarı Şah İsmail’in Hatâyi mahlasıyla şiirleri bulunmaktadır. Hatâyi’nin yazdığı şiirlerin çoğunda, kurucusu olduğu mezhebin propagandası görülür. Aruz ve divan nazım şekillerini kullanmakla birlikte, ilahi nazım şeklini ve hece veznini kullandığı şiirleri de mevcuttur. Hatâyi Divanı iki kez basılmıştır. Saadettin Nüzhet Ergun tarafından 1946’da ilk baskısı yapılan Divan, ikinci kez 1959 yılında Turhan Gencei tarafından Napoli’de bastırılmıştır. Hz. Ali’nin niteliklerini övdüğü Deh-nâme adlı eseri üzerinde ise Hamit Araslı çalışmış olup, 1948 yılında Bakü’de yayımlanmıştır. 16. Yüzyıl Divan Şiiri

Fuzûlî, VI. asrın azeri sahasındaki ve Divan edebiyatındaki en güçlü şairlerindendir. Manzum ve mensur olarak Türkçe, Arapça ve Farsça 13 kadar eser vermiştir.

a) Manzum Eserleri

Türkçe Divân’ı, Fuzûlî’nin en tanınmış eseridir. Divan, mensur bir önsözle başlar, manzum parçalarında bulunduğu önsözde Fuzûlî sözün kıymetini belirterek devrin dönemin şiir ve şaire bakışıyla ilgili bilgiler verir. Divân’da 40 dolayında kaside, 300’den fazla gazel ve diğer nazım şekilleriyle yazılan şiirler bulunmaktadır. Türkçe Divân eski harflerle Tebriz, Mısır, Taşkent ve İstanbul’da basılmıştır. Bu Divan yeni harflerle de 5 kere basılmıştır. İlk iki baskı Abdülbaki Gölpınarlı, 3. baskı Ali Nihat Tarlan, 4. ve 5. baskı ise Kenan Akyüz, Sedat Yüksel, Müjgan Cumbur, Süheyl Beken tarafından hazırlanmıştır. 16. Yüzyıl Divan Şiiri

Fuzûlî’nin diğer bir eseri olan Farsça Divân’ı Türkçe Divân’ına göre daha hacimlidir. Bu Divan’ında da bir önsöz bulunur. Onun Farsça Divân’ında bulunan gazelleri; içerdikleri anlam ve kullanılan manzumlar bakımından Türkçe gazellerinin aynısıdır. Bu Divân, tıpkı basım olarak yayımlanmıştır. (Fuzûlî, Farsça Divân, Yay. Hasibe Mazıoğlu, Ank. 1962) Divân’ın tercümesi de (Ali Nihat Tarlan, Farsça Divân Tercümesi, İst. 1950)

(MENGİ; 200: 143)

Leyla vü Mecnûn adlı eseri Fuzûlî’nin kendisinden önce ve sonra yazılan Leyla ile Mecnûn mesnevilerinin en güzelidir. 3096 beyitten oluşmuştur.

Bengü Bade: 440 beyitten oluşan ve Türkçe olarak yazılan afyank şarabı karşılaştır. Alegorik bir eserdir. Afyon, Bade, Arak, Nuki gibi canlı olmayan içki ve yiyeceklere, teşhis ve intâk yoluyla kişileştirilmiş ve konuşturulmuştur.

Saki-name: Farsça olarak yazılmış bir mesnevidir. İnsanın “insan-ı kamil” olma yolunda geçirdiği aşamaları anlatır.

Terceme-i Hadîs-i Erba’in: Manzum olarak yazılan 40 hadis tercümesidir. Molla Câmî’den çevrilen bu eser Türk edebiyatında diğer sanatçılar tarafından da tercümesi yapılan bir eserdir.

b) Mensur Eserleri

Hadikatü’s Sü’edâ: Hz. Hüseyin’in Kerbelâ da şehit edilmesini anlatan bir eserdir. Arada küçük manzum parçaların da bulunduğu bu eser, Hüseyin Vâ’iz Kâşisi’nin Rauzatü’s- Şüheda adlı eseri esas alınarak yazılmıştır. Fuzûlî bu eserinde gazellerinde görülen lirizmi ve heyecanı vermiştir. Bu yüzden bu eser yüzyıllar boyunca Müslüman dünyasında yaygın bir ün kazanmıştır. 16. Yüzyıl Divan Şiiri

Mektuplar: Fuzûlî’nin edebi eser niteliğinde kabul edilecek 5 mektubu vardır. Bu mektuplar gönderildiği kişilerin adlarıyla anılır.

Nişancı Celâlzâde Mustafa Çelebi Mektubu (Şikayetnâme)

Celâlzâde Mustafa Çelebi’nin yazdığı bir fermanla Bağdat ili gelirinden kendisine verilmesini emredilen dokuz akçeyi alamadığını bildirdiği mektubudur. Bu mektubun dışında Ahmet Bey Mektubu, Ayâs Paşa mektubu, Kadı Alaaddin Mektubu ve Şehzade Beyazıd Mektubu olmak üzere 4 edebi mektubu vardır.

Rind ü Zâhid ve Sıhhat ü Maraz Risale-i Muamma Risalesi ve Matla’ül- İtikâd diğer mensur eserleri arasında yer alır.

Fuzûlî  yalnızca XVI. asrın değil Divân şiirinin en ünlü lirik şairidir.

XVI. ASIR OSMANLI SAHASI TÜRK EDEBİYATI

XVI. yüzyılda Osmanlı sahası Türk edebiyatı geçen yüzyıllarda atılan temeller üzerinde yükselerek dil, kültür ve sanat bakımından imparatorluk tarihindeki en yüksek seviyesine ulaşmıştır.

XVI. asırda şairler tarafından işlenen Divan şiiri ahenk ve estetik yönünden zirveye ulaşmıştır. Divân şairleri İslam kültürüyle yoğrulduklarından Arapça ve Farsça’yı şiir dilinde kullanmışlar, hatta bu dillerde eser vermeyi hüner saymışlardır. Arapça ve Farsça’nın dilimiz üzerindeki geçen yüzyıllardaki etkisi daha da artmış, bu durum özellikle mensur eserlerde dili anlaşılmaz hale getirmiştir. 16. Yüzyıl Divan Şiiri

“Divanlarda işlenen konular din, tasavvuf, hikmet, rintlik, aşk, tabiat gibi bilinen konulardır. Ancak bu konuları işlerken yapılan benzetmeler ve kullanılan mecazlarda çevrenin ve yerli unsurların şiire girdiği görülür.”

(MENGİ; 2000: 153)

XVI. asır edebiyatına genel olarak değindikten sonra, bu dönemdeki şairlere ve şairlerin eserlerine geçelim.

Zâti (1471 – 1546)

Balıkesirlidir. Devrinde pek çok şaire, hocalık etmiştir. ( bunlar arasında Bâkî de vardır) Beyazıd Camii avlusunda bulunan küçük dükkanında fal bakmakla geçinen Zâti, burasını bir edebiyat okulu haline getirmiştir. Dönemin genç şairleri, Zâti’ye şiirlerini okuyup, onun fikirlerinden istifade ederlerdi.

Zâti, üç bin kadar gazel ve 400 kasideden oluşan büyük bir Divân’a sahiptir. Divân’ından başka Şem’ü Pervane ve Şehrengiz: Edirne adlı eserleri vardır.

Hayâli (ölm. 1557)

Vardar Yenicesi’nde doğmuştur. Doğum tarihi bilinmemektedir. “Bekar Memi” diye anılan Kanuni ile birlikte Bağdat seferine çıkmış, kaynakların verdiği bir bilgiye göre bu sefer sırasında Fuzuli ile tanışmıştır.

Hayâli daha yaşarken tanınan ve üstad kabul edilen ender şairlerdendir. Fakat, Bâkî yetişince şöhreti gölgede kalmıştır.

Dünya işlerine fazla önem vermeyen bir yapıya sahip olan Hayâli, şiirde sade ve samimi olarak duygularını dile getirmiş, tasavvuftan yararlanmıştır. 16. Yüzyıl Divan Edebiyatı

Hayâli Bey mürettep bir Divan’a sahipti. Bu Divan Ali Nihad Tarlan tarafından 1945’te İstanbul’da yayınlanmıştır.

Yahya Bey

Taşlıcalı Yahya Bey, Arnavut asıllı devşirme çocuklarındandır. Küçük yaşlarda İstanbul’a getirilerek yetiştirilmiştir. Zamanla askerlikteki rütbesi yükselen Yahya Bey yüzyılın büyük şairleri arasında yer alır. Mürettep bir Divân’ı vardır; fakat daha çok mesnevileriyle ünlüdür. Beş mesneviden oluşan bir Hamse sahibidir. Bu mesneviler: Yusuf ile Züleyha, Şah u Gedâ, Gencine-i Râz, Gülşen-i Envâr ve Kitab-ı Usûl’ dür. Bu mesnevilerden en tanınmışı Yusuf kıssasından alınan Yusuf ile Züleyha mesnevisidir.

Nev’i

Edirne’nin Malkara ilçesinde doğmuştur. İstanbul’da iyi bir öğrenim gören Nev’i nin medrese arkadaşları arasında Hoca Saadettin Efendi, Üsküplü Valhi, Mecdi Efendi ve Bâkî vardır. İstanbul ve Gelibolu’da müderrislik yapmıştır. Tasavvufla ilgilenen şairin eserleri arasında Divân-ı Netayicü’l- Fünun, Neva’yı Uşşak adındaki mensur eserleri, ayrıca Hadis Erba’in çevirisi ile tasavvufi konuda yazdığı Hasb-i Hal adlı bir mesnevisi de bulunmaktadır.

Ruhi

Ruhî-i Bağdâdi diye anılır. Şiirlerini çok sıcak bir dille yazmış, süsten ve sanattan kaçmış, şiirlerinde halkın kullandığı kelime ve deyimlere yer vermiştir. 16. Yüzyıl Divan Edebiyatı

Mürettep bir Divân’a sahip olan Ruhî daha çok Divân’ında bulunan Terkib-i Bend’i ile tanınmıştır. Bu uzun şiirinde toplumun kötü yönlerini eleştirmiş bir çok yerde de alaycı bir dille hicvetmiştir. Terkib-i Bend’e bir çok şair tarafından nazire yazılmıştır.

Devrin diğer şairleri arasında Lâmi’î Çelebi, Kemal Paşazade, Figani gibi şairler yer alır. Bu şairler arasında Lami’î Divan sahibi olmasının yanında daha çok mensur eserleriyle tanınmıştır.

XVI. yy şiir ve nesir ustalarının kronolojik sırasını vermek, yüzyıl zenginliğini göstermek açısından uygun olur.

NAZIM

Ahî (Ö.1517)                       Kemal Paşazade (Ö.1534)

Nihanî (Ö.1519)                  Hayretî (Ö.1535)

Behiştî                                 Meâlî (Ö.1536)

Taliî                                     Usûlî (Ö.1538)

Şerîfî (Ö.1514)                    İshak Çelebi (Ö.1542)

Amri (Ö.1523)                    Şükrî

Revânî (Ö.1524)                 Zâtî (Ö.1546)

Hatâyî (Ö.1524)                  Şahidî (Ö.1550)

Sûzî (Ö.1524)                     Nazmi (Ö.1555)

Guvâhî (Ö.1526)                 Fuzûlî (Ö.1556)

Lâmiî (Ö.1532)                   Hayali Bey (Ö.1556)

Figânî (Ö.1532)                  Zaifî

Ahmet (Dukankizade)        Ulvî (Ö.1586)

Fazlî (Ö.1563)                     Şem’i (Ö.1591)

Muhîbbî (Ö.1556)               Kabûlî (Ö.1592)

Celîli (Ö.1569)                    Meylî (Ö.1593)

Fevri (Ö.1570)                    Cinanî (Ö.1595)

Âşık Çelebi (Ö.1571)          Şemseddin (Ö.1597)

Ubeydi (Ö.1572)                 Nevî (Ö.1599)

Emrî (Ö.1575)                     Alî (Ö.1600)

Helâkî (Ö.1576)                  Bakî (Ö.1600)

Âpehî (Ö.1577)                   Ruhî (Ö.1605)

Yahya Bey (Ö.1582)           Vasfî

Makâlî (Ö.1584)                 Hakânî (Ö.1606)

Âzerî (Ö.1585)                    Gazâyî (Ö.1607)

Muidî

NESİR

Lâmiî                                   Mecdî (Ö.1590)

Kemalpaşazâde                   Ahdî (Ö. 1598)

Zâtî                                      Hoca Saadeddin (Ö.1599)

Sehî (Ö.1548)                     Alî

Fuzûlî                                  Bakî

Sururî                                  Selanikî (Ö.1600)

Lütfî                                    Hasan Çelebi (Ö.1606)

Ali Çelebi                            Muhyî

Aşık Çelebi                         Vahidî

Birgivi (Ö.1574)                 Enisî

Ebussuûd (Ö.1574)

Latifî (Ö.1582)

Feridun Bey (Ö.1583)

(Türk Dünyası El Kitabı, C.3, 1992: 153)

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir