Ahmet Rasim Hayatı, Edebi Kişiliği ve Eserleri

ahmet rasim hayatı edebi kişiliği ve eserleri

AHMET RASİM (1865-1932)

Bu yazımızda “Ahmet Rasim”in hayatı edebi kişiliği ve eserleri üzerine detaylı bilgiler verilmektedir. Yazımızı okuyarak “Ahmet Rasim kimdir?” sorusunun cevabını bulabilirsiniz.

“Ahmet Rasim”in Hayatı

1865’te İstanbul Fatih’te dünyaya gelen Ahmet Rasim’in babası aslen Kıbrıs’lı olan Bahaeddin Efendi, annesi Nevber Hanım’dır. Annesi ve babası henüz Ahmet Rasim doğmadan ayrılırlar. Nevber Hanım, yoksul bir kadın olmasına rağmen Ahmet Rasim’i sıcak bir aile ortamında büyütmeyi başarır.

Ahmet Rasim, ilk öğrenimine Fatih’in Sofular mahallesindeki mahalle mektebinde başlar. Çeşitli sebeplerle çeşitli mahalle mekteplerinde öğrenimine devam eden sanatçı, son gittiği mektepteki falaka uygulaması nedeniyle mektepten ayrılır. Akrabalarından Miralay Mehmet Bey ona kendi konağında Yakup Hoca’dan Arapça ve Farsça özel dersler aldırır.  Miralay Mehmet Bey’in ölümüden sonra Ahmet Rasim, 1875’te Darüşşafaka’nın yetimler için ayrılan kısmına yazdırılır.

Ahmet Rasim burayı başlangıçta sıkıcı bulsa da zamanla sevmeye başlar. Bu tatlı yıllarını anı ve hikayelerinde anlatır. Darüşşafaka‘da dini bilgilerin yanında, pozitif  bilimlerle ilgili bilgiler de edinir. Tarih ve coğrafya gibi sosyal bilimleri pek sevmediğini belirtir. Fuzuli, Nefi, Nabi, Baki ve Nedim gibi divan şairlerini okur. Okula gizlice sokulan dergi ve gazetelerdeki yazıları takip eder. Tanzimat döneminin ilk dönem sanatçılarından Şinasi, Ziya Paşa, Namık Kemal ve Ahmet Mithat gibi sanatçıları okuyarak bilinçlenmeye başlar. Böyle sanat ve düşünce ortamlarını tanır. Bu dönemde divan şiiri tarzında şiir yazmaya çalışır. Gazel, kaside, kıta, müstezat, serbest müstezat ve sone şeklinde şiirler yazar. İlk şiirleri “Sebat” dergisinde yayımlanır.  Bütün şiirlerini toplayarak “Asar-ı Hayal” adında bir şiir kitabı çıkarma düşüncesi vardır. Ancak bu gerçekleşmez.

Ahmet Rasim, Darüşşafaka’da bulunduğu yıllarda kendi kendine Fransızca öğrenir. Öyle ki Fransızca eserleri tercüme edebilmektedir. Racine, Corneille, Moliere, La Fontaine; Alexsandre Dumas Pere, Alexandre Dumas Fils gibi sanatçıları okumaya ve sevmeye başlar. Ayrıca Recaizade’nin “Talim-i Edebiyat” adlı eseri ile de ilgilenir. O devirde okulda yasak olmasına karşın dönemin edebi atışmalarına ve gazetecilik hayatına ilgisiz kalmaz. 1883 yılında Darüşşafaka’dan mezun olarak Posta ve Telgraf Nezareti Fen Kaleminde katipliğe atanır. Ancak memurluk hayatına pek alışamaz. Bu yüzden asıl isteğine yani yazı hayatına yönelir. İlk yazısı olan “Yolcu” 1884 yılında Tercüman-ı Hakikat’te yayımlanır.

Ahmet Rasim, okulu bitirip çalışma hayatına girince İstanbul’u daha iyi tanır. Basın hayatının da etkisiyle, İstanbul’un değişik semtlerinde bulunur. Beyoğlu’nda içkili alemlere katılır. Mesirelerde ve mehtap sefalarında görülür. Böylece gazetecilik hayatını ve İstanbul’un derin yaşamını öğrenme fırsatı yakalar.

Sanatçının Binbaşı Bilal Beyin kızı Sadberk Hanım ile olan evliliğinden Rasime, Mazhar, Mazlum, Sadiye, Sırrı, Şeyda isimli altı çocuğu olur. 1902 yılında henüz Ahmet Rasim otuz altı yaşındayken Sadberk Hanım ölür.

Ahmet Rasim, Tercüman-ı Hakikat’te bilimsel konularda yazdığı edebi çevirileri yayımlanınca basın dünyasında tanınmaya başlar. Sanatçı 1884 yılında Ceride-i Havadis gazetesinde çevirmen olarak görev alır ve burada Fransızca eserlerden tercümeler yapar. 1885’te ilk eseri olan “Fonograf”ı çıkartır. Edebi zevk bakımından yakın olduğu Muallim Naci’nin teşviki ile “Edebiyat-ı Garbiyeden Bir Nebze” adı altında topladığı çevirilerini kitap halinde bastırır.

Ahmet Rasim, 1886’da Bakırköy’de Behram Ağa’nın “Mekteb-i Behrami” adıyla kurduğu özel okulda ve Yahudi Alyans Okulunda öğretmenlik görevinde bulunur.

Ahmet Rasim, 1885-1886 yılları arasında “Güneş, Şafak, Gülşen, Say, Sebat, Hamiyet” gibi dergilerde yazılar yazar. Resimli Gazete ve Maarif gibi dergilerde edebi çevirilerinin yanında şiir, mensur şiir, hikaye ve fıkra türlerinde yazılar kaleme alır. 1884’ten sonra İkdam, Malumat ve İrtika gazetelerinin yazarları arasında yer alır. Sanatçı, roman yazarlığı yönüyle Ahmet Mithat’ın izinden gider. 1891’de Servet-i Fünun’da “Leyal-i Izdırap”, “Meşakk-ı Hayat” ve “Afife” adlı romanları tefrika edilir. 1895’te “Musavver Malumat” dergisinde mektuplarını “Malumat-ı Üsbuiyye” adı altında yayınlar. “Kitabe-i Gam” adlı eserinde yer alan aşk mektupları da bu dergide çıkar. “Muhakemat-ı Edebiyye” adlı yazılarıyla Edebiyat-ı Cedide’nin sanat, dil, edebiyat ve zevk anlayışlarını eleştirir. Bu arada, “Leyla Feride, Baba Yaver, Kababcı Zade Nida” gibi takma adlarla da mizahi manzumeler yazdığını da belirtelim.

“Malumat”ta “Şehir Mektupları”nı yayımlar, sonra bunları dört cilt halinde “Şehir Mektupları” adı altında bastırır. 1896’dan 1927’ye kadar çeşitli tarihlerde Resimli Gazete, Mecmua-i Ebuzziya, İrtika, Fen ve Edeb, Sabah, Hacivad, Envar-ı Zeka, Pul, Basiret, Saadet, Sabah, Şura-yı Ümmet, Donanma, Resimli Kitap, Musavver Muhit, Türk Yurdu, Yeni Mecmua, Milli Mecmua, Tasvir-i Efkar, Yeni Gün, Eski Gün, Zaman, Vakit, İleri, Akşam, Cumhuriyet gibi gazete ve dergilerde yazılar yayımlar. Ayrıca 1908’de Hüseyin Rahmi  Gürpınar ile beraber “Boşboğaz ile Güllabi”  adını verdikleri bir mizah gazetesi çıkarırlar. “Yeni Gün” gazetesinin sorumlu müdürlüğünü yaparken, 6. Mehmed Vahdettin aleyhine yazılan bir yazıdan dolayı tutuklanır, sonra kurtulur. Ahmet Rasim, yaşadığı dönemdeki sansüre rağmen, fazla suya sabuna dokunmadığından sansürden çok olumsuz bir şekilde etkilenmez.

Hayatının çeşitli dönemlerinde Suriye, Sofya, Romanya gibi yurt dışı ülke ve şehirlerde de bulunan Ahmet Rasim, geçimini kalemiyle sağladığı için zaman zaman maddi sıkıntılar çeker. 1927’de Atatürk’ün desteği ile İstanbul’dan 3. ve 4. dönem milletvekili seçilen sanatçı, 21 Eylül 1932’de vefat eder. Heybeliada’daki Abbas Paşa Mezarlığı’na defnedilen sanatçının mezar taşına şu dörtlük nakşedilmiştir:

Ruhum çekildi secdegeh-i Rabb-i izzete
Cismim bu yerde kaldı gam-ı iftirak ile
Zahir değil mi fatihaya minnetim benim
Lutfet, bu lutfe muntazırım iştiyak ile

Ayrıca Ahmet Rasim’in mezar taşında şu yazı yer alır: “Türk diline 48 sene kalemiyle hizmet eden muharrir Ahmet Rasim burada yatıyor. Matbu asarı yüzü geçer. Onu unutmamak her Türk’e borçtur. Mebus olarak öldü. Çarşamba, 21 Eylül 1932”

Ahmet Rasim; iri başlı, kır saçlı, dolgun yüzlü ve pos bıyıklıdır. Ela gözleri ve kelebek gözlükleri vardır. Yakın çevresinin belirttiğine göre rind meşrep, hayata bağlı, seven ve sevilen bir insandır. Ölçülü bir İstanbul beyefendisidir. İçer ama kendini kaybetmez. İçkiyi sohbet ve musiki için bir vesile olarak kullanır. Deniz kenarında, mehtapta, ağaçlık, sessiz ve sakin yerlerde içki içmeyi çok sever. Yeşil salatayı çok sever. O, bir meclis ve sohbet adamıdır. Şaka yapmaktan hoşlanır. Romantik mizaçlıdır. Müzikten hoşlanır. Sesi güzeldir, güzel okur.

Ahmet Rasim, mütevazı ve ahlaklı bir kişiliğe sahiptir. Vatanını ve milletini sever. İnsanları sınıf, cins, ırk ve renk farkı gözetmeden kucaklar. Hürriyetin din kadar kutsal olduğuna inanır. Renkli ve zengin bir hayat yaşadığı söylenir. Çapkındır, Vefa’da oturan genç ve güzel bir sevgilisi vardır; onun için yanıp tutuşur. Duygu coşkunluğunun nedenlerinden biride bu genç ve güzel sevgilidir.

Kalabalıktan hoşlanmaz. Tanımadığı insanların yanında rahatça konuşmaz. Mesleği icabı, ilgi çeken konuşmaları, esprileri bir yere not eder ve yeri geldiği zaman kullanır. Türkçeyi iyi bilir.

Ahmet Rasim; iyi bir hoca, fikir adamı, müzisyen, şair, tarihçi, gazeteci, edip ve mizah ustasıdır. Üç dileği olduğu belirtilir: Birincisi ölürken “Allah” demesi; ikincisi sarhoş olarak kendini bilmez bir halde can vermesi; üçüncüsü cenazesinin Cuma günü gömülmesi. Yakın dostları, sanatçının bu dileklerinin gerçekleştiğini söylerler.

“Ahmet Rasim”in Edebi Kişiliği

Ahmet Rasim, yazar olarak Tanzimat, Servet-i Fünun, Fecr-i Ati ve Milli Edebiyatın dışında kalır. Herhangi bir akıma bağlı kalmaz.

Hatırlanacağı üzere, edebiyatımızda mahallileşme hareketi, Şinasi ile başlar; Ahmet Mithat ile devam eder; Hüseyin Rahmi ve Ahmet Rasim ile farklı alanlara yayılır ve gelişir.

Ahmet Rasim, mizahi yazılar yazmak bakımından Hüseyin Rahmi ile benzerlik gösterir. Ne var ki Hüseyin Rahmi romana, Ahmet Rasim ise kısa hikayeye yönelir. Onun mizacına uygun olan tür mizahtır. O da Hüseyin Rahmi gibi popüler bir edip ve halk yazarıdır. O, ders kitapları ve tarih yazar. Batıdan fen ve edebiyatla ilgili çeviriler yapar. Ahmet Mithat’ın popülist (halkçı) anlayışını sürdürür.

Ahmet Rasim, öğretmek ve göstermek amacını gerçekleştirmeye çalışan bir yazardır. Gazetecilik hayatı, edebi hayatına üstün geldiği için gazetecilik yönü edebiyat eserlerine yön verir. O, iyi bir hikayeci veya romancı değil ancak başarılı bir gazetecidir. “Şehir Mektupları”, “Muharrir Bu Ya”, “Falaka”, “Eşkal-i Zaman”, “Cidd ü Mizah”, “Gülüp Ağladıklarım”, “Gecelerim”, “Fuhş-ı Atik” gibi eserlerinde İstanbul’daki hayat tarzını sergilemeye çalışır. Yazdıklarında hareket noktası, hayatın kendisidir.

Şiirlerinden bazılarını Leyla Feride takma ismiyle yayımlayan Ahmet Rasim, şarkı sözleri de yazmıştır. Bazı şarkıları, o dönemde büyük sükse yapar. Altmışa yakın şarkısı vardır. Bunlardan kırk kadarı günümüze kadar gelir. Bu şarkıların hem güftesi, hem de bestesi kendisine aittir. Şarkılarında “suzinak, uşşak, nihavend, beyati, ısfahan ve hicaz” gibi yirmiye yakın makam kullanır. Ahmet Rasim’in şarkıları arasında uzun süre dillerden düşmeyenleri vardır:

“Çare bulan olmadı bu yareye
Pek yazık oldu dil-i biçareye
Mihnet-i hicran giriyor araya
Pek yazık oldu dil-i biçareye

Geçti gam-ı mihnet ile ruzigar
İmdi vuslat bile bu derde kar
Ağlasa da sızlasa da hakkı var
Pek yazık oldu dil-i biçareye”

Ahmet Rasim şarkılarını gerçekte birisine hitap etmesi için kaleme alır. Genel olarak beste ve şarkılarında aşkı dile getirir. Vefada oturan sevgilisine karşı duymuş olduğu sevgiyi, büyük bir şevk ve heyecanla şarkılarına sokar.

“Bu akşam gün batarken gel
Sakın geç kalma erken gel
Tahammül kalmadı artık
Sakın geç kalma erken gel” diye başlayan şarkısı bunlardandır ve bugün hala dillerdedir.

Ahmet Rasim, Darüşşafaka’da öğrenci iken Zekai Dede’den musiki dersleri alır. Şevki Bey, Kemani Tatyos Efendi ve Kemençeci Vasilaki gibi saz, söz sanatçısı ve bestecileriyle tanışır, onlarla dostluklar kurar ve çeşitli musiki toplantılarına katılır. Böylece musiki zevk ve kültürünü geliştirir. Bir süre de “Mevlevihane”ye devam eder. Türk musikisinden başka; halk türküleri, maniler, destanlar, koşmalar ve divanlarla da ilgilenir.

Ahmet Rasim, dilin imkanlarını zorlamaz. Servet-i Fünuncuların ve Mehmet Emin’in dil anlayışlarını benimsemez. Halkın yaşama tarzını dikkate alarak yazar. Edebi zevkte ve dilde orta bir yol çizer. Edebi eserlerde Türklük duygusunun işlenmesini ister. Batılı edebi eserlerden ve sanatçılardan yararlanılabileceğini belirtir, ancak taklide ve aşırmaya karşı çıkar.

Ahmet Rasim yazdığı eserler ile yaşadığı dönemi yansıtır. O, yaşadığı hayatın içinde yoğrulmuş bir insandır. İçinde bulunduğu çevreyi iyi gözlemler ve edindiği deneyimleri o çevrenin diliyle kaleme alır. Çevreden topladığı bilgileri yazılarında başarılı bir biçimde kullanmasını bilir.

Anlatımında halk hikayesi geleneğinden yararlanır. İstanbul halkının kullandığı dili, yazı diline aktarır. Bu sebeple yazılarında yaşamı tüm canlılığıyla hissederiz. Yazılarında derinlik değil, genişlik dikkati çeker; mahalle mektepleri, İstanbul’un çeşitli semtleri, meyhaneleri, camileri, randevu evleri, mesire alemleri, basın dünyası, çarşı, pazar ve sokaklar büyük yer tutar.

Ayrıntılı tasvirler yapan Ahmet Rasim, bazı yazılarında sembolizme yaklaşan özellikler gösterir. Resim sanatıyla da ilgilenen sanatçı bu ilgisinden gelen tecrübe ile eserlerinde dil ile resim yapma çabasına girer ve bunda da başarılı olur. Ancak estetik yönü kuvvetli değildir. O nedenle güzellik ve sanat endişesi duymadan mizaha yönelir. Tasvirli anlatımına bağlı olarak sıfatları çok kullanır. Tasvirlerindeki canlılık gözlem yapma yeteneğine ve dil ustalığına dayanır. Anlattığı konu ile ifadeleri arasında sıkı bir ilişki gözlenir. Cümlelerindeki isimler, sıfatlar, deyimler ve fiiller ele alınan nesnenin durumuna göre sıralanır.

Gözü ve kulağıyla halkın arasındadır. Halkta kendisini görür ve öyle anlatır. Gazetecilik mesleğinden gelen bir alışkanlıkla kalemi, halkın nabzını yansıtır. Tasvirleri çoğu kez öznel bir nitelik taşır. Psikolojik çözümlemelere yer vermediği görülür. Dikkati ve hafızası güçlü olan Ahmet Rasim’in soruşturma ve araştırma yeteneği, yazarlığının ana kaynağını oluşturur.

Sözcüklerini konuşma dilinden seçen Ahmet Rasim, argo ve deyimleri de yerinde ve güzel kullanır. Cümleleri canlı ve kısadır. Nesrimizin gelişmesinde büyük katkısı vardır. Genelde orta seviyede insanların anlayacakları açık seçik bir anlatım yolunu seçer. Sınırların dışına çıkmamaya çalışır; halkın düşündürmesini sağlamaya ve ufkunu genişletmeye çalışır. Güldürürken düşündürmeyi başarır.

Sanatçı romanlarında ve öykülerinde aşk maceralarını ve küçük ailelerdeki faciaları konu edinir. Batı romanını iyice tanıyamadığı için, Ahmet Mithat ve Namık Kemal’in hikaye ve romanlarından etkilenir. Bundan dolayı eserlerinde acıklı olayları sıkça görürüz. Ahlaksız kadınların tecrübesiz geç adamları kendilerine aşık aşık edip onlardan yararlanması gibi temalar işlenir. Romanları teknik bakımdan yeterli değildir.

Ahmet Rasim’i Ahmet Rasim yapan eserleri İstanbul ile ilgili olan, İstanbul adetlerini anlatan eserleridir. Bu eserlerinde sanatçının İstanbul’a karşı derin bir sevgi ile bağlı olduğu görülür. Dili sade, üslubu oldukça canlı olan sanatçı, kendi döneminde anı türünün en önemli temsilcisidir.

Gelenekçi bir yaşam anlayışına sahip olan Ahmet Rasim hayata karşı umursamaz davranışlar sergiler. Edebiyatımızda Yahya Kemal ne kadar İstanbul şairi olarak tanınmışsa Ahmet Rasim de İstanbul aşığı bir yazar olarak isim yapmıştır.

“Ahmet Rasim”in Eserleri

Ahmet Rasim hikaye ve kısa romanlar yazmakla birlikte, bu alanda dil ve anlatım bakımından başarılı görülmemektedir. Onun kalıcı olan yazıları fıkraları ve anılarıdır. Şiir, hikaye, roman, hatıra, makale ve diğer alanlarda öğretici nitelikte eserler vermiştir. Sayısı yüz kırka ulaşan eserlerinin başlıcaları şunlardır:

Hikaye ve Romanları

  1. İlk Sevgi (1890)
  2. Bir Sefilenin Evrak-ı Metrukesi (1891)
  3. Endişe-i Hayat (Ferda,1891)
  4. Güzel Elini (1891)
  5. Leyla-ı Izdırab (1891)
  6. Mehalik-i Hayat (1891)
  7. Meşakk-ı Hayat (1891)
  8. Tecarib-i Hayat (1891)
  9. Meyl-i Dil (1891)
  10. Afife (1892)
  11. Mektep Arkadaşım (1894)
  12. Numune-i Hayal (1894)
  13. Tecrübesiz Aşk (1894)
  14. Biçare Genç (Nakş-ı Sırr, 1895)
  15. Gam-ı Hicran (Havayı Aşk,1895)
  16. Sevda-i Sermedi (Muhabbet-i Hakikiye, 1896)
  17. Askeroğlu (1897)
  18. Nakam (1898)
  19. Ülfet (1899, Hamamcı Ülfet adıyla 1912)
  20. Hayat-ı Hakikiye sahnelerinden: Belki Ben Aldanıyorum (1909, Bedia adıyla 1922)
  21. İki Güzel Günahkar (1922)
  22. İki Günahsız Sevda (1922)

Mensureleri

  1. O Çehre (1894)
  2. Kitabe-i Gam (1898-1899)

Anıları

  1. Gecelerim (1895)
  2. Eski Maceralardan: Fuhş-ı Atik, Fuhş-ı Cedid (2 cilt, 1922, Dünkü İstanbul’da Hovardalık adıyla 1987)
  3. Matbuat Hatıralarından: Muharrir, Şair, Edib (1924)
  4. Falaka (1927)

Fıkra ve Makaleleri

  1. Külliyat-ı Sa’y ü Tahrir; Makalat ve Musabahat (1907)
  2. Külliyat-ı Sa’y ü Tahrir; Menakıb-ı İslam (2 cilt, 1908)
  3. Şehir Mektupları (4 cilt, 1899)
  4. Tarih ve Muharrir (1911)
  5. Cidd ü Mizah (1920)
  6. Eşkal-i Zaman (1918)
  7. Muharrir Bu Ya (1927)
  8. Gülüp Ağladıklarım (1926)

Sohbetleri

  1. Ramazan Sohbetleri (1913)

Gezi Yazıları

  1. Romanya Mektupları (1916)

Monografya

  1. Matbuat Tarihine Medhal; İlk Büyük Muharrirlerden Şinasi (1927)

Tarihle İlgili Kitapları

  1. Arapların Terakkiyat-ı Medeniyyesi (2 cilt, 1897)
  2. Eski Romalılar (2 cilt, 1887-1889)
  3. Tarih-i Muhtasar-ı Beşer (1887)
  4. Terakkiyat-ı İlmiyye ve Medeniyye (1887)
  5. Küçük Tarih-i İslam (1889)
  6. Küçük Terih-i Osmani (1889)
  7. Osmanlı tarihi (1890)
  8. Tarih-i Ticaret (1891)
  9. Resimli ve Haritalı Osmanlı Tarihi (4 cilt, 1910-1912)
  10. İki Hatırat, Üç Şahsiyet (1916)
  11. İstibdattan Hakimiyyet-i Milli’ye (2 cilt, 1924-1925)

Çevirileri

  1. Edebiyat-ı Garbiyeden Bir Nebze (1886)
  2. Cümel-i Hikemiyye-i Ecnebiyye (1886)
  3. Cizvit Tarihi (1887)
  4. Eshar-ı Tarihiyye (1887)
  5. Ürani (1891)
  6. İki Damla Göz Yaşı (1894)
  7. Mathilde Laroçhe (1895)
  8. La Dame aux Camelias (1895)
  9. Karpat Dağları’nda (1896)
  10. Mızıkacı Yanko ve Kamyenka (1900)
  11. Neşide-i Ruh (1900)
  12. Ohlan Karısı (1900)
  13. Kaptan Jipson (1903)
  14. Madam Hardiber (1903)
  15. Asya Kumsallarında (1905)

Diğer Eserleri

  1. Bedayi-i Keşfiyat ve İhtiraat-ı Beşeriyyeden Fonograf (1885)
  2. Elektrikiyyet-i Sakine (1885)
  3. Elektrik (1887)
  4. Teşekkül-i Cihan hakkında Fikr-i İcmali (1887)
  5. Cümel-i Hikemiyye-i Osmaniyye (1886)
  6. Garab-i Adat-ı Akvam (1887)
  7. Hazine-i Mekatip yahut Mükemmel Mülşeat (1889)
  8. Ömr-i Edebi (4 cilt, 1897-1900)
  9. Hanım (1910)
  10. Borjiyalar

Kaynakça

  1. Avcı, Zilha, Eşkal-i Zaman Eserinin İncelemesi, 1999, Lefkoşa (http://docs.neu.edu.tr/library/6306755124.pdf)
  2. Efe, Aydın, Ahmed Rasim: Bir Osmanlı Tarih Sözlükçüsü, 2010 (https://dergipark.org.tr/en/download/article-file/355329)
  3. Kuşi, Nalan M, Ahmed Rasim’in Muharrir Bu Ya Adlı Eserinin İncelemesi, 1999, Lefkoşa (http://docs.neu.edu.tr/library/6254109766.pdf)

 

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir